kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
10 Ekim 2008, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
KÜNYE: Aşkın Peşinde (Elegy) Tür: Romantik Yönetmen: Isabel Coixet Oyuncular: Penelope Cruz, Peter Sarsgaard, Ben Kingsley, Dennis Hopper.

Bir Bahar Akşamı...

ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR - SİNEMA
10.10.2008
Ben Kingsley ile Penelope Cruz'u buluşturan Aşkın Peşinde, yaşlı ama cazip bir akademisyenin, aklıyla büyülediği genç ve güzel öğrencisiyle yaşadığı tutku ilişkisini işliyor..
Hani şu ünlü, "Bir kadınla sevişmek hayattaki tüm yenilgilerin intikamını almaktır" lafının altındaki manalara kafa yormaya gönüllü adaylar, muhtemelen kadın olacaktır.
Erkeklerin zaten içgüdüsel olarak bildiğini farzedelim. Şimdi, bu laf bu kadarla kalırsa ancak 'ciklet manileri' kadar anlam taşır.
O zaman 'Aşkın Peşinde'yi de şöyle özetlemek gerekir: yaşlı ama gayet cazip bir akademisyen adamın (Ben Kingsley) aklıyla büyülediği genç ve güzel öğrencisiyle (Penelope Cruz) yaşadığı tutku ilişkisi.
Oysa film, bu ve benzeri cümlelere tercüman olma niyetinde. Ne de olsa uyarlandığı kısa romanın (Dying Animal) sahibi, çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli figürlerinden Philip Roth'un genelde derdi ziyadesiyle derindir.
Gerçi artık 75 yaşına gelen Roth, son dönemlerde yaşlılık üzerine bayağı kafa yoruyor.
Alaycı ve yıkıcı tavrını sever ya da sevmezsiniz.
Sonuçta yaşlanan erkek bedeni ve azalan libido meselesini bir yok olma (ölüm) süreci olarak görürken durumla yüzleşmesi acılı ve öfkeli olduğu söyleyelim. Bunda film yaparsanız bundan 'idrak etme' değil de romantik bir dram çıkma olasılığı fazladır. Onun için güzel ve taze bedenli kadınlar ise birer arzu nesnesi olarak kendi yüzleşmesine aracı oluyor esasen. Rakibi kadın değil zaman. Film de zaten yaşlı ve cazip Ben Kingsley aracılığıyla, yaşam enerjisinin kaynağı olan kadınların hiç de zorlu birer rakip olarak görülmediğini güzellikle gösteriyor. (Bu kitabını okumadım ama bu karakterin önceki iki kitabına konu ettiği şekilde Roth'un alter egosu olduğunu nacizane biliyorum.) Evet, fetih şart ama zaten kaçınılmaz değil mi! O halde hazzı geciktirmek de oyunun bir parçası. İkilinin ilk sınıf dışı görüşmesine mekan olan erkeğimizin evindeki bir sahne, ön sevişme hassasiyeti ve şevkatiyle uzayan baştan çıkartma oyunlarına en can alıcı (belki de tek) örnek.
Cruz ile merdiven başında oturup sohbet eden Kingsley, adeta Don Juan usulü bir pasif utangaçlıkla avını ürketmeden nasıl kafese aldığını izlemek bize yani izleyiciye ayıptır söylemesi, dikizci bir zevk veriyor.
Aşkın Peşinde" seyri güzel bir film. Ama böyle hassas anlar nadir. Her an ıslak mendil duygusallığına dönüşebileceği sinyalleri de geliyor.
Yine de ilerleyen dakikalarda saç modelini değiştiren (çok şükür!) güzelim bir Penelope Cruz'u bir ara tamamiyle çıplak izleme firsatı verdiği için değil de sadece, yarı karanlık ışıklandırma ve piyano notalarıyla estetize edilmiş 'aşıklar' tablosu, şık New York evleri, samimi kafelerle süslediği manzaralar filan, imkansız aşk teması meraklılarını gayet güzel idare eder.
Hatta bu 'medeniyet çağında' yaşayan bir erkeğin akıl yürütmeler ve sanatsal haz güzellemelerine kalkışırken aslında özündeki avcı-toplayıcı ilkel adam dürtüleriyle baş etmeye kalkıştığı hakkında bir fikir bile edinebilirsiniz. Yani daha önceden bilmiyorsanız. Üstelik cinsel dürtülerinin karanlık labirentlerinde pike yaparken dön dolaş ahlaki bariyerlere toslayan düşünen (entelektüel) adamın acıları meselesinin basbayağı 'kabız' erkek olarak özetlenmesi hepimizi rahatlatabilir bile. Bu nedenle elindeki mutluluk şansını kaçıran erkek teması herkese uyabilir. Oysa Roth'un egosu bile bu kadar kolaycı çözüm bulacak denli şişik değil. Filmin hoş süprizi Dennis Hopper (finaldeki öpüşme sahnesi dünyalara bedel) kadim dostu olan erkeğimize hayat dersleri verirken "Güzel kadınlar görünmezdir, o kadar göz kamaştırırlar ki içlerindeki esas güzelliği göremeyiz" diyor. Maalesef bu laf film için de geçerli ve üstelik bu kez suç bizde değil.