Terörle mücadele zirvesi öncesi,
"Hangi kararları almak istiyorsunuz?" soruma hükümetin etkin üyesi şu karşılığı veriyordu:
"OHAL, bu hal, denemedik ne kaldı?" Aslında cümlesi
Türkiye'nin çeyrek asır sonunda terörle mücadelede geldiği noktayı özetliyordu...
Etkin ismin de söylediği gibi terörle mücadelede
Türkiye'nin çeyrek asırdır denemediği yöntem kalmadı.
Bundan sonra deneyecekleri de geçmişte hayata geçirdiklerinin tekrarı veya farklı sarmalanmış usulleri olacak.
Aslında Ankara'da sivil kesimin aklındaki çözüm modeli belli.
Bir yıl önce de gündeme getirilen yasal düzenlemeler; yani, geçmişte de uygulanmış, ancak içeriği iyi hazırlanamadığı için sonuç getirmemiş Pişmanlık Yasası'nın yeniden ele alınması...
Bir hafta içinde arka arkaya şehitlerin verildiği bir dönemde bu taleplerin dile getirilip karşılık bulması tabii ki zor...
Hangi yöntem Ancak şu da bir gerçek ki Ankara'da herkesin kendisine göre bir planı ve mücadele yöntemi bulunuyor.
İlki de Kuzey Irak'a yönelik operasyonlara dönük...
Örneğin, Genelkurmay İkinci Başkanı Org.
Hasan Iğsız'ın da hafta sonu düzenlediği basın toplantısında dile getirdiği gibi asker sınırın öte yakasında tampon bölge oluşturulmasına sıcak bakmıyor.
Aslında hükümetin etkin üyeleri de asker ile aynı paralelde düşünüyor; muhalefetin çağrısına olumlu yanıt vermiyor.
Ancak iktidar partisi içinde bir grup var ki onlar tampon bölge oluşturulması, hatta Kuzey Irak yönetimi üzerinde daha etkin olabilecek askeri yöntemlerin uygulanmasından yana.
Yani Kuzey Irak
Barzani yönetimine karşı, Kerkük sorununu da çözecek şekilde baskı unsuru kurulması görüşündeler.
Dışişleri'nin bakışı Bu farklılık sadece iktidar partisi içinde değil, devletin içinde de yaşanıyor.
Sıralamak gerekirse...
Org. Iğsız, Barzani yönetimini PKK'ya
"altyapı hizmeti" sunmakla suçladı.
Aslında bu kadar baskın olmasa da benzer görüşü sınır ötesi tezkeresinin önceki günkü Meclis'teki görüşmelerinde hükümet adına konuşan Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek de isim vermeden dile getirdi.
Ancak bu düşüncenin iktidar partisi içinde ağırlıkla savunulduğunu söylemek zor...
Hatta meseleye böyle yaklaşıldığı gerekçesiyle iktidar partisi içinde kaşlarını çatan milletvekili sayısı oldukça fazla...
Dikkat çeken Barzani konusuna hem üst düzey bürokrasiden, hem de Dışişleri Bakanlığı'ndan farklı seslerin gelmeye başlamış olması...
Önceki gün sohbet ettiğimiz konunun uzmanı diplomatın şu sözleri bunu daha iyi açıklıyor:
"İşin kolayını bulmuşuz. PKK saldırdığı anda hemen Barzani'yi suçluyoruz. Oysa Barzani ne istediysek yapmış; ne söylediysek elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışmış. Talimat verir gibi Bağdat üzerinden, şunu böyle, bunu şöyle yapsın demişiz. O da yapmış. Onlara siz ne düşünüyorsunuz diye sormamışız. Sonra sonuç getirmemiş ve dönüp yine Barzani'ye laf etmişiz. Sorunu aramızda oluşturacağımız ortak mekanizma ile nasıl çözeriz diye bakmamışız. Bir diyalog değil devamlı karşılıklı suçlu aramışız. Kazanan da terör örgütü olmuş..." Benzer sözlerin dün Bölgesel Yönetim Başbakanı
Neçirvan Barzani'den de gelmesi dikkat çekiciydi...
Görülüyor ki
Türkiye, Kuzey Irak Kürt Yönetimi lideri Barzani konusunda yeni bir kavşağa daha gelmiş...
Şimdi şu kararı vermesi gerekir:
"Çözüm vuruşarak mı, yoksa konuşarak mı bulunacak?"
Yayın tarihi: 10 Ekim 2008, Cuma
Web adresi: http://www.sabah.com.tr/2008/10/10//sarikaya.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.