kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Haziran 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
25 yaşıma geldiğim zaman öleceğim varsayımı üzerine yaşamaya başladım. Onun için mesela ilk kitabı 21 yaşımda yazdım. Bilinçaltımda bu nedenle bir acelecilik hissi vardı.

Ben bir buçuk yaşımdayken babam intihar etmiş

MÜMİN SEKMAN:..
- Hiç isyan ettiğiniz zamanlar oldu mu, neden benim babam bu kararı almış diye?
- Çocukken "Tanrı eğer varsa, gücü her şeye yeter ise, neden bana yardım etmemeyi seçiyor?" diye sorardım. Zamanla tanrının beni bir noktada kayırdığını fark ettim. İçimdeki büyük işler başarma genlerini ben seçip almamıştım. içime koydu. Bu, bana tanrının yaptığı bir kayırmadır.

- Bu yüzden mi başarı için yazıyorsunuz?
- Kitapları büyük işler başarmak isteyen, ancak nasıl yapacağını bilemeyen, yani başarının taşrasında olanlar için yazıyorum. Kitaplarımı kendi 18 yaşımdaki halim için yazıyorum.

- 'Babam nerede?' sorusunu sorduğunuzda size ilk ne söylendi?
- M.S:
Hikâyesini merak ediyorsun. O sırada aile açıklama yapmaya çalışıyor. İşte "Baban intihar etti..." vs. Tek bildiğim, ben bir buçuk yaşımdayken babam 125 tane uyku hapı içerek intihar etmiş, sabah ölü olarak bulunmuş. Niye intihar ettiğini soruyorsunuz. Hiçbir neden yok, onlar da bilmiyorlar. Buna tatmin edici bir cevap verilememiş olması bende şöyle bir şey uyandırdı: O zaman beyninde bir virüs vardı, sanki belirli bir yaşa gelince birden canlandı ve onu intihara sevk etti. Dolayısıyla ben 25 yaşıma geldiğim zaman öleceğim varsayımı üzerine yaşamaya başladım. Bu yüzden ilk kitabı 21 yaşımda yazdım. Bilinçaltımda bir acelecilik hissi vardı. O nedenle her şeyi bir an önce yaşadım.

- Neleri bir an önce yaşadınız?
- M.S: Tek erkek olduğum için evin reisi gibi oldum. Bu da yaşımdan erken büyümemi sağladı. Kız arkadaşlarım, sevgililerim benden hep beş yaş falan büyük oldu. İstanbul'da doğdum, intihar sonrası yaşananlar, kafamda ipini koparmış bir uçurtmanın sürüklenişine benziyor. Uçurtmanın durduğu yer, Malatya'nın Doğanyol diye bir ilçesiydi. Oraya yerleştik. İlkokula bir buçuk saat yürüyerek gidip geldim. Ablam, ben, birkaç çocuk, her gün bir buçuk saat gidip bir buçuk saat geri dönüyorduk.

- Baba kavramını nasıl algılıyorsunuz?
- M.S:
Bana göre babalar kolaya benzer, anneler suya. Doğduğunuz andan itibaren suya ihtiyaç duyarsınız. Ancak kola, varlığını bilmezseniz ihtiyaç duymayacağınız bir şeydir. Ben çocuk yaşta, varlığını algılamadan babamı kaybettiğim için yoksunluk hissi duymadım. Buna karşılık yetim olma kavramını çevreden öğrendim. Top oynarken mesela birine vuruyordum. Bana "Yetim olmasan ben de vururdum ama yetim olduğun için vurmuyorum," derlerdi. Bir şeyler eksikti ama ilginçtir, çocukluğumdan beri özel bir insan olduğuma dair bir his vardı bende. Yani hep şunu biliyordum: Ben bir gün bir şekilde bir alanda zirveye çıkacağım. Bu Mehmet Ali Ağca gibi bir suikastçı da olabilirdi. Turgut Özal gibi bir lider de... İkisi de Malatyalı'ydı. Ben Turgut Özal yolunu seçtim. Özal benim kanaat önderim oldu. Bir gün Doğanyol'a gelmişti, ona tabakta kayısı ikram edildi. O tabağı götüren kişi de bendim ve tabaktaki kayısı yendikten sonra ağzını sildiği peçete hâlâ bende durur.

- Babanızı nasıl anlatırlardı size?
- M.S:
Bana benziyormuş. Daha yakışıklı falan, ama hep şunu derlerdi: Baban da şiir kitapları yazardı, baban da tıp kitapları okurdu. Babam normalde ayakkabı dükkânı olan bir insanmış. Ama sanatsal yönü kuvvetliymiş. İnanıyorum ki, babalar kendi hayatlarında gerçekleştiremedikleri hayalleri, oğulları üzerinden gerçekleşiyor. Yani babanız olmadığı zaman en büyük müttefikiniz başarı oluyor. Benim için başarı, babanızı elinizden alan kötü kaderden intikam alma aracıdır.

- Baba olma yaşına geldiniz. Nasıl bir baba olur, Mümin Sekman'dan?
- M.S:
20'li yaşlarda çocuklar benim için gürültü kaynağı idi. 30'lu yaşlarda sevimli olmaya başladılar. Belki bu yaşlarda çocukla hayatım arasındaki ilişkiyi kurmaya başladım. Kariyerimdeki her şeyi planlandım. Bunu planlayamıyorum. Bende büyük bir aile figürü yok. Evlenirsem de çocuk yaparsam da ileride bu 'keşke'yi önlemek için yapılacaktır. Özgürlükçü olacağım kesin. Çocuk yetiştirme düşüncesi önemli. Bunu bir lego gibi, birinin hayata bakış açısını yapılandırabilme olarak görüyorum.

- Peki baba olmayı istiyor musunuz?
- M.S:
Bu gidişle evet. Yani içimdeki biyolojik evrimi, baba algımın evrimini gözlemlediğim zaman, bu gidişle evleneceğim ve çocuk yapacağım gibi görünüyor.

- Ablanız babanızın intiharını nasıl algıladı?
- M.S:
Ablam bana göre daha dramatik şekilde yaşadı. O üç buçuk yaşındaydı. İnsan algıladığı şeyin eksikliğini duyabilir. Bana babamın eksikliği başkaları tarafından anlatılmaya çalışıldı. O, babamın olduğu dönemlerde belki daha iyi koşullardaydı. Ben zaten acıların çocuğu modunda hayata giriş yaptım. Bir atasözü öğrendim: Değirmende doğan fare gökgürültüsünden korkmazmış...