kapat
15.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Hayalinde müzikal var

Yengeç Sepeti, Salkım Hanım'ın Taneleri, Masumiyet gibi filmlerin başarılı ismi Derya Alabora, "En basit olan şeyle, en yükseğe çıkabilmek çok tehlikeli bir şey. Dizilerdeki oyunculuk bir felaket" diyor

Derya Alabora, Türkiye'de pek çok önemli sinema filmine imza atmış bir isim. Alabora, "Masumiyet"teki performansıyla kariyerine bir de ödül eklemişti.

Aslında onun başarısı bir sır değil: Sanatçı bir aile, doğru yönlendirme ve kabiliyetle birleşince ortaya unutulmayacak "karakter"ler çıkmış. Şimdilerde oyunculukta dinginliğini koruyan Derya Alabora, yakın zamanda gerçekleşecek yeni bir sinema filmi olduğunu söylüyor ve "Türkiye'nin en iyi yönetmeni" dediği eşi Uğur Yücel'in çekeceği bir filmde, ilk kez Yücel'le çalışabileceğinin de sinyallerini veriyor.

* Küçük yaşlardan beri sanatla iç içesiniz. Hatta biraz zoraki bir birliktelik olmuş sizinki... O dönemleri düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz?

Opera ve klasik müzik bir çocuk için çok eğlenceli olmayabilir ama ister istemez beğenileriniz o tarafa doğru yönelmeye başlıyor. Mesela istesen de arabesk dinleyemiyorsun. Biraz daha bilinçlenmeye başladığım zaman abim Mustafa'nın (Alabora) tiyatro çevresi ilgimi çekmeye başladı. Babamdan kaynaklanan bir gen durumu da var.

* Peki, neden müzikle değil de tiyatroyla ilgilendiniz?

Çocukken bir ara gitar çaldım. Aslında benim iyi bir sesim de vardır. Okulda solfej ve şan dersleri alırken, şan hocam "Seni operaya alalım" derdi... Ama operacı olmak istemezdim herhalde, çünkü onun yaşamla kopuk olduğunu düşünüyorum. Tiyatroda yapmak istediğim şeyleri operada yapmam mümkün değil. Onun dışında pop şarkıcısı olabilirsin ama o da başka ilişkiler gerektiriyor galiba. İçimde hâlâ iyi bir müzikal yapma düşüncesi vardır. Ama bu piyasa işi ve ticari değildir...

* Her tiyatrocunun hayalinde müzikal yapmak var sanırım?

Benimki, onların istediklerinin dışında bir şey. Daha avangart, daha iyi müziklerin olduğu, gerçekten iyi dansların olduğu ve bir şey anlatan bir çalışma yapmak istiyorum.

* Yeni bir tiyatro oyunu projeniz var mı?

Şimdilik sadece kafalarda... Aslında müzikal yapmayı çok istiyorum. Bunu uygulamak biraz zor, çok uğraşmak gerekir. Bu yalnız benim uğraşacağım bir şey de değil. Bir ekip kurmak, kurduğun ekibi uzun süre beslemek, devamını sağlamak hem maddiyat, hem maneviyat gerektirir. Hazır bir paran varsa olur tabii ama şu dönemde çok zor.

* Tiyatronun en zor taraflarından birisi sizce nedir?

En büyük sorun maddi olanaksızlıklar. Bir de ben çok fazla ticari işler yapmadığım için kazanç çok zor oluyor. Gençlik dönemimde insanlar daha çok tiyatroya giderlerdi. Şimdi yavaş yavaş sinemaya gitmeye başladılar ama gençlik tiyatroya gitmiyor... Biz hem çok kitap okurduk, siyasetle ilgilenirdik, hem etrafımızda olan her şeyle ilgilenirdik. Benim oğlum ilgilenmiyor, kitap okumaktan hiç hoşlanmıyor, evde bilgisayarda oyun oynuyor. Yeni nesil daha elektronik, daha kolay şeylerle ilgileniyor. Kitap okuyan var mutlaka ama bizim dönemimizdeki gibi değil.

* Oyuncu olarak tiyatronun, sinemaya göre zorluğu var mı?

Bir fark yok aslında. Oyunculuk tektir, önemli olan o karakteri yaratabilmektir. Oyunculuğun mümkün olduğu kadar doğal ve inandırıcı olması gerekiyor. Sinema daha çok yönetmen sanatı ama senin oyuncu olarak performansın aynı. Tiyatrodaki fark, uzun soluklu olması. Diyelim ki, çok iyi bir oyuncu değilsin ama çok iyi bir yönetmenle çalışıyorsun, o yönetmen "Gerçekten muhteşem oynuyor" dedirtebilir. Tiyatroda böyle bir durum yok.

Televoleler aşağılayıcı bir şey
* İnsanların hiçbir şey üretmeden ön planda olma durumu çok fena bir şey. En basit olan şeyle, en yükseğe çıkabilmek çok tehlikeli. Hem para anlamında hem şöhret anlamında! Genel anlamda her şey sıfırlanıyor, hiçbir değer kalmıyor. Bakıyorsun, en kötü parça birinci sırada yer alıyor ve onu okuyan her gün televizyona çıkıyor. En paspal şeyin en yukarıda olduğu değerler ortamında bizim yaptığımız iş kendine nasıl yer bulabilir ki? Sürekli kötü şey seyretmeye alıştığın zaman o, insanda bir alışkanlık haline gelir. İyiyi fark edemezsin, iyi örnekler görmezsen eğer! Türkiye'de bir sürü dizi oynuyor, hepsinde oyunculuklar felaket! Televizyonu her açtığında hep aynı insanlar, hep aynı müzik... Cinnet geçirebilir duruma geliyorsun bir süre sonra, sıkılıyorsun.

* Mesela bir televole programına çıkıyor olmak, kötü bir duygu veriyor insana. Biri çıkıyor; "Ben çok güzelim" diyor, diğeri "Ben şunu yapıyorum, o benden iyi olamaz" diyor ya da aşklarıyla gündeme geliyorlar. Sürekli salakça bir atışma var aralarında. Bunun dışında yaptıkları bir şey yok. Böyle bir şey olamaz. Zaten bu durumda insanlar beni niye merak etsinler?

* Ben sadece yaptığım işle gündeme gelmek isterim. Benim hayatım renklidir ama onlar için değil! Ben de geziyorum ama gittiğim yere gazetecileri çağırmıyorum. "Yeşil" dünyanın en eğlenceli kulüplerinden bir tanesi. Burada her zaman çok iyi müzik yapılır. Meyhaneye, salaş yerlere gitmekten çok hoşlanırım. Çünkü orada sohbet oluyor, üstüne başına bakmıyorsun. Üstüne yemek de dökebilirsin, burnunu da karıştırıyor olabilirsin! Her an karşında bir kamerayla yaşamak yorucu bir hayat. Keyif alıyorlar herhalde böyle yaptıklarına göre.

* Toplumları çok iyi yönlendirmek gerekiyor. İnsan yaşamına bilgi katmadan nasıl yaşayabilir, dehşete düşüyorum. Sadece giyim, kuşam ve güzellik üzerine nasıl vakit geçirilebilir? Türkiye'de yaşamak o anlamda bizim gibi insanlar için zor. Okulda verilen eğitim, insanın ruhunu yükseltmiyor. Bundan 15-20 sene önce Türkçe pop dinlenmezdi. Ne dinlerdik, MFÖ, Moğollar dinlerdik, belli bir kalite vardı onlarda. Şimdi bakıyorsun, Tükçe pop denilen şeyin içinde arabesk var, Arap müziği var. Bir facia! Bunların önüne geçmezseniz, suç oranı da artıyor. Tüketmek üzerine yaşanıyor maalesef. Ancak sanatla bazı şeyler değişebilir.

Aynı dili konuşabildiği yönetmen çok az
* Kendinizi en çok başarılı bulduğunuz çalışma hangisi?

"En çok" diye bir şey yok aslında. Ben çekip bitirdiğim her çalışmanın ardından kendimi sıkı bir şekilde eleştiririm hatta kendimi hiç beğenmem. Çünkü sanatçı, hiçbir zaman doyuma ulaşamaz, ulaşırsa, yeni bir şey yapamaz.

* Yaptığınız sinema filmleri ses getirdi. Kendinizi şanslı hissediyor musunuz?

Tomris Giritlioğlu ile iki kere çalıştım. Onun dışındakilerle birer kere çalıştım. Tesadüfen aynı dili yakalayabiliyorsan oluyor. Aynı dili paylaşabilmek önemli bir şey. Türkiye'de bu maalesef hiç olmuyor.

* En rahat çalıştığınız yönetmen?

Herhalde Zeki Demirkubuz ile sinema dili açısından uyuşuyoruz. Güven de çok önemli. Tiyatroda da, sinemada da biz yönetmenle çok çatışırız. O bir şey söyler, sen inanmazsın. Halbuki teslimiyetçi olmak lazım ama o da güvenle geliyor galiba. Türkiye'de oyunculuktan anlayan sinema yönetmeni de çok az aslında. Yabancı bir film, "en iyi yönetmen" ya da "en iyi film" ödülünü almışsa oyuncunun kötü oynaması mümkün değil. Ama bizde öyle değil. Oyuncuyla ilgilenmiyorlar, en büyük eksiklik bu bence.

VECİHE ASLAN



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır