kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Nisan 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

'Türk' ile 'Türkiyeli' arasındaki farkı geç anladık...

Dün Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'u dinlerken, "Değişim" in şiddetini de ve değişimin bu coğrafyada ne kadar yavaş gerçekleştiğini de yine düşündüm.
Org. Başbuğ, mesela konuşmasının bir yerinde şöyle diyordu:
- Atatürk ne diyor: 'Türkiye cumhuriyetini kuran Türkiye halkıdır.' 'Türk halkı' derseniz bütün cümle düşer. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kim? Türkiye halkı. Atatürk burada yaşayan halkın bütününü işaret ediyor. Hiçbir etnik ve dini ayrım yok. 'Türkiye' sözünü çekin, yerine 'Türk' koyun etnik bir tanım olur...
1974'te TRT televizyonundaki programda Atilla İlhan "Ben Türkiyeli şair" dediği için, o dönem hükümeti İsmail Cem'i "Bölücülük" yapılmasına izin verdi diye görevden almaya kalkmıştı.
Org. Başbuğ'un bugün "Türkiye halkı" kavramını kullanma biçimini gelmiş geçmiş yöneticiler de benimsemiş olsalardı, belki bugünün gündeminde PKK olmazdı.
Ama atanmışları da seçilmişleri de pek sorgulayamadık bu tarihi gecikmelerden ötürü.
Bu noktada biz gazete yazarlarının konumu galiba sadece olaylara tanık olmak ve bunları hatırlatmak şeklinde belirleniyor.
Gaziantep ağzının eşsiz özdeyişlerinden bir tanesi şöyle:
- Davacının akılsızı derdini mübaşire anlatır...
Yurt ve dünya olaylarının karar merkezlerini oluşturan "Hâkimler" e ulaşıp dert anlatmak pek kolay değil.
Demokratik ülkelerde seçimden seçime, despotik rejimlerde ise darbeden darbeye ulaşılabilinir bu hâkimlere.

Sorular ve sorunlar
Geri kalan zamanlarda, medyayı hâkim yerine koyan kitleler aslında mübaşirden öteye işlevi olmayan gazetecilere dertlerini anlatırlar.
Daha ötesi, onlar olup bitenlerin sorumlusu olarak da görülür zaman zaman.
Böylece biz gazete köşe yazarları Türkiye'nin çözümsüz ve sayıları sürekli artan sorunlarını sıralar, yorumlar ve kendimizce bunlara çözümler önerirken, sayın okurların farklı değerlendirmelerine de hedef oluruz.
Bir kesim olaylara yaklaşım açımızı eleştirir.
Bir diğer kesim de "Yazsanız ne olur, yazmasanız ne olur" diye yaklaşır yorumlarınıza.
Sayın okurlarımın bu çizgideki mesajlarından üç örneği özetleyerek vereyim:
- Kıbrıs, Ermenistan Kapısı, Ruhban Okulu diye bir sorunumuz bulunmamaktadır. Eğer bunları sorun kabul edip vermeyi işaret ediyorsanız, isteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara derler, devamlı isterler. Sizi ufalamak istiyorlar aslında. Satranç oynamaya ne dersiniz ? Ahmet Öztürk
- Sn. Barlas, bugünkü (Sabah, 13.04.09) yazınızda, malum ve mezmun sorularımızı tekrar sıralamışsınız. Size iki sorum var: 1. Bu sorunlara sizin çözüm önerileriniz nelerdir? 2. Eğer bu çözümler ideal ise sizin ve diğer köşe yazarlarının yorumları neden dikkate alınmıyor? Mustafa Öztaş
- Siyasetçi çözüm üretir de gazeteci ne üretir?.. Sanatçı, bürokrat, işadamı ne üretir diye uzatabiliriz... Takıldım sizin bu karamsarlığınıza, bunun bir tükeniş olmasından endişeliyim. Belki yorgunluk, belki de düşünmekten kaçmak, bir çeşit tembellik... Kenan İpek

Bir bakış açısı
Sayın okurların bu farklı bakış açıları ile her gün karşı karşıya bulunur ve mesleğinizi sürdürürsünüz.
Eğer konumunuzu fazla önemsiyorsanız, yurt ve dünya olaylarında olumsuz gelişmeler meydana geldiğinde "Ben bu durumu önceden görmüş ve sorumluları uyarmıştım" dersiniz.
Eğer yazılarınızda seslendirdiğiniz öngörülerinizin tam tersi gelişmeler olursa, bu defa bu konulara geçmişte hiç değinmemişsiniz gibi davranıp, yeni durumlar ışığında yeni öngörüler seslendirirsiniz.
Gazetecilik mesleği çok şey bilmeyi gerektirir ama mesela bir adli kovuşturma veya soruşturma sırasında savcılar kadar çok şey bilemezsiniz.
Mesleğin bir diğer gerçeği de, "Atlatma" hiçbir haberin gökten inmeyeceğidir.
Her haberi mutlaka bir yetkili, bir gazeteciye verir veya sızdırır.
Burada gazeteciye düşen, o haberin kendisine neden verildiğini, haberi veren ya da sızdıran kişinin amacının ne olduğunu bilmektir.
Aksi halde, "Kullanılmış" da olabilirsiniz.
"12'nci Dalga" gözaltılarına tanık olduğumuz "Ergenekon" davası için de, ekonomiye, siyasete, dış politikaya ilişkin konulara ilişkin olarak da bu söylediklerimiz geçerlidir.
Bu sırada siz eğer yorumlarınızla okurlarınıza farklı bir bakış açısı sunabiliyorsanız görevinizi yapmış hissedebilirsiniz kendinizi.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın