İlkokul öğrencileri bile artık biliyorlar ya, anlama özürlü bazı üniversite mezunlarına belki beş yüzüncü kere yeniden anlatalım. Çünkü kavramları birbirine karıştırmaya bayılıyorlar...
"Cumhuriyet", başında
"monark" yani bir imparator, kral, padişah vs. bulunmayan, başkanın ya doğrudan ya dolaylı seçimle geldiği devlet şeklidir. O kadar.
Bu devletin de ille de
"demokrasi" olması gerekmez.
Buna karşılık, sapına kadar demokratik krallıklar da vardır.
İspanya, İngiltere, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka mükemmel birer demokrasidirler ama cumhuriyet değildirler.
Fakat İran, Kuzey Kore, Küba cumhuriyettirler ama demokrasi değildirler. Hitler Almanyası, Stalin Rusyası cumhuriyetti ama faşist ve komünistti. Mussolini İtalyası, hem cumhuriyet değildi hem demokrasi değildi. Suudi Arabistan ne cumhuriyettir ne de demokrasinin yakınına uğramıştır.
Yani,
"cumhuriyet ilericiliktir, solculuktur" falan gibi laflar saçmalıktır... Cumhuriyet öyle olabilir de, olmayabilir de.
Peki, Atatürk ve İnönü Türkiyesi neydi?
Cumhuriyetti, fakat demokrasi değildi. Lakin, o dönemin
Almanya, İtalya ve Rusya'sı gibi
"totaliter" bir ülke de değildi. Siyaset biliminde o yönetim şekline "otoriter" deniyor...
Bazı kişiler,
"cumhuriyet" kavramıyla
"Atatürk ilke ve devrimleri" kavramını da birbirine karıştırıyorlar...
Biri olmadan öteki olabilir miydi? Bal gibi olurdu!
Geliniz iki senaryo yazalım... Birincide, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Yunan ordusunu yenip ülkeyi kurtardıktan sonra
"benden bu kadar" deyip köşesine çekilmiş, büyük bir milli kahraman olarak
"partilerüstü" yaşamayı, huzurlu bir emekliliği seçmiş olsun...
TBMM de, 29 Ekim 1923'te cumhuriyet ilan etsin. Seçimler yapılsın, İsmet Paşa'nın partisi CHF muhalefette kalsın, TCF, yani diğer paşaların Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası iktidara gelsin... Yıllarca da kalsın...
Fakat
"Atatürk devrimleri" yapılmadığından, insanlar fes giymeye, hicri takvim ve Arap alfabesi kullanmaya devam etsinler...
Bu bir cumhuriyet midir? Evet,
Türkiye Cumhuriyeti'dir.
İkinci senaryo: Gazi Mustafa Kemal Paşa, Altıncı Mehmet yani Vahdettin kaçtıktan sonra İkinci Abdülmecid'i tahta geçirsin (yalnızca
"halife" sıfatıyla iki sene tutmuştu zaten!), ya da onu da gönderip yerine daha
"ilerici" bir padişahı, sıradaki veliaht Ahmet Nihat Efendi'yi Dördüncü Ahmet adıyla kabul etsin...
Padişah da Kemal Paşa'yı
"olağanüstü yetkilerle sadrazam" atasın, memlekette otoriter bir düzen kurulsun (daha doğrusu, devam etsin!)... CHP değil de OHP (Osmanlı Halk Partisi) iktidara gelsin... Bu arada Atatürk devrimleri dediğimiz atılımlar yapılsın, takvim ve yazı değiştirilsin, şapka giyilsin, kadın hakları sağlansın, vs.
Bu bir cumhuriyet midir? Hayır...
"Atatürk Türkiyesi" midir? Büyük ölçüde evet.
Bu senaryoların ikisi de gerçekleşemezdi, hemen kızmayınız, elbette uçuyorum,
"olmayana ergi" yöntemiyle size bir şey anlatmaya çalışıyorum. O da şu:
Kavramları birbirine karıştırmamak gerekiyormuş.
Bütün suçu
"fikir jimnastiği" yapmak olan yazarlara da küfür etmemek, beğenmiyorsan yazılarını okumamak ama onları düşman gibi görmemek, hain ilan etmemek, basit bir insanlık ve uygarlık gereğiymiş!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 15 Nisan 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/15//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.