Daha
Obama'nın iş başına geldiği günlerde bu köşede çıkan birçok analiz yeni dönemin öncekilerden çok farklı olacağını belirtiyordu. Son gelişmeler bu yargıları doğruladı. Karşımızda artık
Obama dönemi duruyor. Amerika Başkanı ortaya koyduğu yeni yaklaşımlarla çok farklı gelişmeleri hazırlayacağını kesinleştirdi. Amerikan politikası söz konusu olduğunda 'gelişme' demek uluslararası siyasetteki oluşumlar anlamına gelir.
O öksürdüğünde dünyanın geri kalan kısmı zatürree oluyorsa ABD'nin kendisine dönük, kendi içindeki politikaları da önemlidir. Fakat
çağdaş Roma İmparatorluğu'nun bu kadarıyla yetinmesi olanaksızdır. ABD tek süper güçtür ve tek başına bu hal bile önemlidir.
Yeni dönemin halleri Yeni dönem ve Obama politikaları uzun bir
baskı, dışlama, inkâr anlayışının arkasından geldiği için
ve bizzat Obama'nın kendisi, ailesiyle birlikte içinde yaşadığı toplumun ayrık otlarından olduğu için açıkça daha fazla
anlayış, hoşgörü ve uzlaşma üstüne oturacaktı. Çoğu insanın
'ne oldu da Türkiye birden bire bu kadar önem kazandı?' diye sormasının altında yatan gerekçe budur.
Türkiye bölgesel olarak oynadığı rol, kontrol ettiği ve edebileceği alan, kültürel iklimi ve kültürler arasında bir köprü olma kabiliyet ve kapasitesiyle Obama'nın sürdürmek istediği politikanın neredeyse tam bir 'aracı'dır. Söz konusu karşılıklı işbirliği, diyaloga dayalı ilişki, etkileşim adımlarını ABD bugün bile tek başına atamaz
. Bush döneminin açtığı yaralar henüz kapanmamış, Obama henüz kendisini kanıtlamamış, yeterince güven oluşturamamıştır. Oysa Türkiye tam da ABD'nin aradığı, bulmaya ve üstlenmeye çalıştığı bir konumda üstelik de onu hazırlayan bir dizi özelliğe sahip olarak ortada durmaktadır. Belki abartılı bulunabilir ama ben olumlu anlam yükleyerek söyleyeyim:
Türkiye, ABD'nin yeni dönemde dublörüdür. Bu dublörlük nerede kullanılacak, işe yarayacak ve devreye girecektir?
Ne yapacak bu dublör Açıkçası bir tek noktada:
ABD'nin son dönemde haksız, gereksiz yere haddinden fazla kırıp döktüğü İslam dünyasıyla kuracağı ilişkide . Söylemek bile fazla ki, bu ilişki ne yazıldığı kadar basittir ne de sadece kendisiyle sınırlıdır. Aksine son derecede karmaşık bir ilişkidir ve ucu da çok farklı yerlere uzanır. Ama gerçektir.
Obama'nın konuşmalarında ve vurgulamalarında çok berrak bir biçimde vurguladığı Doğu-Batı yakınlaşması, İslam'la kurulacak yeni bağlardan aynı netlikte söz etmesi, ilk ziyaretin Türkiye'ye yapılması bu cümledendir. Ne var ki, Attila İlhan gibi söylersem, işin 'çok fena bir ama'sı vardır.
İslam ve laiklik Bu 'ama'
İslam'la kurulan ilişkide yatıyor. Obama'nın Meclis'te yaptığı konuşma bu açılardan hayli dikkatli okunmalı ve değerlendirilmeli.
Meclis konuşmasında Atatürk'e çok özellikli bir yer verdi ve onu modern devletin kurucusu olarak tescil etti .
Bu tek başına bir anlam ifade etmeyebilir ve protokoler bir tutum olarak görülebilir. Fakat öyle değil. Çünkü devam etti ve Amerika'nın da farklı dinlerden Hıristiyan ağırlıklı bir toplum olduğunu belirterek, 'gene biz kendimizi Hıristiyan değil demokrat bir toplum' olarak nitelendiriyoruz dedi. Yetmedi, bir adım daha ileri giderek 'ABD ve Türkiye dünya için bir model oluşturabilir' eklemesini yaptı. Böyle bir konuşma tesadüfi olmayacağına göre buradan çıkan ilk sonuç şudur:
Obama dönemi radikal İslam'a kesinkes karşı olacak, Ilımlı İslam kavramını dahi kullanmayacak laiklikle İslam'ı bütünleştirmeye çalışacak. Türkiye bu nedenle önemli. Size iki sonuç:
Birincisi, Amerika bıraktığı yere dönüyor. İkincisi, Amerika Türkiye'yi düşünüyor ve gözetiyorsa bu önce kendisini düşündüğü ve gözettiği içindir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 8 Nisan 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/08//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.