Geçen hafta Cuma akşamı atv'de
Başbakan Erdoğan 'la yaptığımız söyleşi
Türkiye'nin yakın dönemini ve geleceğini anlamak bakımından çok önemli bazı ipuçlarını içeriyordu. Birçok konuya atıfla dile getirebileceğim bu görüşün benim açımdan çok önemli bir başka noktası vardı. Pazartesi günü bu köşedeki yazımda öne sürdüğüm
muhalefet tıkanması konusunda Başbakan son derecede çarpıcı (önemli olmanın ötesinde) bir saptamada bulundu. O tespitten hareket ederek bazı noktalara değinmek istiyorum.
Güneydoğu'da yalnız kalmak Erdoğan, muhalefet partilerini eleştirirken kendisinin
Güneydoğu'da egemen olan partiye (DTP'yi kastediyordu) karşı 'tek başına ve yalnız olarak' muhalefet ettiğini öne sürdü. "Eğer" dedi, devam ederek, "Diğer muhalefet partileri de gelip o bölgelerde miting yapma cesaretini gösterseydi ben mücadelemde daha başarılı olurdum."
Bu yaklaşım birkaç bakımdan önemli. Birincisi, Erdoğan'ın Güneydoğu Anadolu bölgesinde iktidar olmaya verdiği önemi gösteriyor. İkincisi, bu oluşum ve dönemde kendisine rakip olarak sadece DTP'yi gördüğünü ortaya koyuyor açıklaması ki, bu zaten bir gerçek. Üçüncüsü ve asıl önemlisi muhalefetin, haydi eski tabirle söyleyeyim, hali pür melali yani tepeden tırnağa içler acısı hali. Sivas'tan öteye gidememek Buradan bakınca muhalefetin
Türkiye'de
Sivas'ın doğusuna gidememesi, mesela Diyarbakır'ın da diğer GDA kentlerinin de yanına, yakınına varamaması nasıl açıklanabilir?
Bu durum çok çıplak bir biçimde muhalefetin Türkiye'deki meselelerden alabildiğine kopuk olduğunu, onlara sırtını döndüğünü gösteriyor. Bu konuların bazıları daha ufak tefek sayılabilecek şeyler olabilir. Belki tarım konusunun bir detayını muhalefet sorun etmeyebilir. Fakat Kürt veya Güneydoğu sorunu diye bilinen ve
Türkiye'nin son çeyrek yüzyılındaki bütün siyasal oluşumları etkilemiş, belirlemiş bir konuda bu suskunluk ve acz anlaşılabilecek gibi değildir.
Kaldı ki
Kürt sorunu sadece GDA'nın sorunu değil. Bugün büyük metropollerde de bu mesele olanca genişliği ve karmaşıklığı içinde yaşanıyor. Türkiye'nin yoksulluk, göç, kentleşme, yeni sosyolojilerin oluşumu, yeni siyaset üretimi, faili meçhul cinayetler, darbe girişimleri gibi konularda da Kürt sorunu tayin edici en önemli faktördür. Ve bütün bunlara sırtını dönmüş, GDA bölgesiyle her türden ilişkisini kesmiş, koparmış bir muhalefet var karşımızda. İnsan gerçekten ve hayret ederek sormak istiyor: böyle şey olur mu?
Kitle partisi olmak Oluyor değil olmuş durumda!
Bu bakımdan AKP Türkiye'de farklı bir gerçektir. 2007 seçimlerinde bölgede yer alan kentlerde % 50 ortalamanın üstünde oy alması, bazı kentlerde % 65 gibi oranlara ulaşması, İstanbul'da Kürtler'in yoğun olduğu yerleşim bölgelerinde büyük oy toplaması bu partiyi aynı zamanda en büyük Kürt partisi konumuna da getiriyor ki, onun bir kitle partisi oluşunu başka türlü açıklamak olanaksız. Bir kitle partisinden başka bir şey beklemek de olanaksız.AKP'nin Kürt politikaları doğrudur veya yanlıştır başka bir şey. Burada önemli olan kendisini hiçliğe mahkûm etmiş bir muhalefet karşısında kendisine göre bir iddiayı ortaya koyan bir AKP'nin mevcudiyetidir. Onun karşısında yer alan partileri ise bu şartlar altında kitle partisi saymak çok yanlış olacaktır. Milliyetçilikle belki elitizm ve bürokratik ideolojik birer partidir karşımızda duranlar. O zaman seçimlerden aldıkları sonuçlar da gerçeğin bir yansımasıdır. Dünyada tesadüf yok, siyasette hiç yok!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 25 Mart 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/25//haber,BE09FAA6381E468DA3871528EA3530D5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.