kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Mart 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Venedik'te öğle vakti

Geçen hafta..
Güneşli bir öğle vakti...
Büyük Kanal 'ın girişinde Santa Maria della Salute Kilisesi'nin önünde vaporetto'dan indim.
Şehrin kırıp geçiren veba salgınının bitişini şükranla kutlamak için 1681'de inşa edilen kilisenin önünden geçip labirenti andıran daracık sokaklara saptım.
Sottoportego denen üstü kapalı geçitleri aştım.
Ve kendimi dev gövdeli çamların bulunduğu asude bir avlu da buldum.
Venedik dışarıda kalmıştı ve içerde başka bir ülke vardı sanki...
Aradığım yer burasıydı.
Venier di Leoni Sarayı..
Bugünkü adıyla Peggy Guggenheim Müzesi.
Venedik...
Her sabah sulardan yukarı doğru mu yükseliyor yoksa yüzyıllardır sulara batmayı sürdürüyor?
Buna yıllardır bir türlü karar veremedim
Bu şehir büyüleyici olmasına büyüleyici...
Ama küf yeşili suları, soluk benizli çürümeye yüz tutmuş yapıları, bordo perdeleri, oryantal duvar halıları ve şahane avizeleriyle bu şehir insanın üstüne üstüne geliyor bazen..
Sokakları esir alan " turizm vebası " ise ayrı bir sorun.
Böyle durumlarda kendimi modern sanatın kollarına bırakmayı seçiyorum.
Dalgacı bir Dali tablosu mesela...
İhtiraslı bir Picasso veya zarif ve içli bir Modigliani...
Muzip bir Magritte veya kafayı yemiş bir Bacon ...
İçimdeki sıkıntıyı alıp tatlı bir enerjiye dönüştürüyor.
Venedik'te bunun için en iyi adres Peggy Guggenheim koleksiyonu.
İşte geçen hafta...
Sözünü ettiğim öğle vaktinde...
Magritte 'in "Işığın İmparatorluğu" tablosu olmak üzere Max Ernst'ler, Chirico'lar, Picasso'lar, Chagall'lar, Braque'ler beni alıp kendi evrenlerine götürdüler.
Müzeden çıktığımda...
Oradaki birçok ziyaretçi gibi mutlu, doymuş, dingin bir ruh hali içindeydim.
Kafama takıldı...
Peki ömrünü ve varlığını bu koleksiyonu toplamaya adayan Peggy Guggenheim (1898-1979) nasıl yaşamıştı? Mutlu muydu?
Çok zengin babası Titanik faciasında ölüp de Peggy ailenin en büyük mirasçısı olduğunda henüz 13 yaşındaydı.
1920'lerde Paris'te yaşarken sanata ve sanatçılara gönül vermiş; 1930'larda Londra'da ilk galerisini açmıştı.
Sonrası mı? Şöyle...
Estetik ameliyat yaptırmaya kalkışınca iyice çirkinleşen ve korkunçluğu sürekli yüzüne vurulan bir burun...
Burnuna rağmen sevilebileceğini hissedebilmek için önüne ardına bakmadan girdiği ilişkiler...
Kısa süren iki evlilik..
Parasını ve ilgisini sömüren ünlü sanatçılar...
Çok sevdiği kızkardeşinin ölümü...
Kızının intiharı...
Bir türlü "huzur" getirmeyen para...
Eğlence hayatının silip atamadığı derin bir keder...
Sonunda Venedik'te satın aldığı bu binada inzivaya çekiliş...

Kapısında tablo satın almak için beklerken Picasso dönüp " çamaşırı mağazası alt katta hanımefendi! " diyerek horlamıştı onu.
Ben Peggy'nin koleksiyonundaki Picasso'lara bakarken kendimden geçmiştim.
Acaba o nasıl bakıyordu bu tablolara?
Topladığı onca muhteşem eser yaralarına bir parça da olsa merhem olabilmiş miydi?
Sanmam.
Garip şey şu hayat!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın