kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Şubat 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Aydına anayasa yaptırmak

Bitmez tükenmez, önemi yadsınmasa da gündeme bir kez daha gelince insanda temcit pilavı duyguları yaratan anayasa değişikliği tartışmasına baktığımda, galiba diyorum bu iş Tanzimat ve 2. Meşrutiyet öncesinde de böyleydi. Tanzimatta "münevveran" ne olursa olsun anayasaya (Kanuni Esasi) geçilmesini 2. Meşrutiyet öncesinde de ne olursa olsun anayasanın yeniden uygulamaya konmasını istiyordu. İnanıyordu ki bir kez bu adımlar atıldığında ülkedeki bütün sorunlar çözülecektir.

Cümlenin maksudu bir ama
Osmanlı'nın felsefe üretmek ve eleştirel düşünmek konusundaki kısıtlı zihinsel yapısı inandığına "külliyen" inanmasına yol açıyor ve onu farkında olmadığı bir biçimde "monist" (tekçi) düşünmeye itiyordu. Bu tek sorunlu ve tek çözümlü bir denklemdi. Osmanlı toplumbilim okumaya 2. Meşrutiyet döneminde başladı. Ancak ondan sonra öğrendi toplumsal sorunların bir hayli karmaşık olduğunu ve bir sorunun çözümünün çok bilinmeyenli denklemlere bağlı bulunduğunu. Bugün elbette Osmanlı düşünürleriyle aynı noktada değil Türkiye. Çok daha gelişmiş bir zihin dünyasına sahibiz. Bugün eleştirel düşüncenin sınırları öncekiyle mukayese dahi edilemez.
Buna mukabil bir kere daha karşımıza gelen anayasa değişikliği konusundaki tavır alışlar ve o değişikliğe bağlanmış umut bana "tekçi" düşünmenin genetik yapımıza ne kadar işlediğini hatırlatıyor. Anayasa değişikliğini büyük bir iştiyak ve özlemle bekliyoruz fakat "Nasıl bir anayasa" sorusuna kimse doyurucu bir yanıt vermiyor.

İdeoloji var Türkiye'de?
Türkiye'deki toplumsal yapı bütün imkân ve gelişimine rağmen henüz sorunlara belli sınıfsal perspektifler içinde ve sınıfsal tavırların önbelirlediği parametrelerle bakmaya olanak vermiyor. Çok söylenmesine, hatta çok yakınılmasına rağmen ben Türkiye'deki siyasal tepkilerin kategorik ideolojik tercihler yansıttığı kanısında da değilim. Örneğin Türkiye'de bugün yerleşik, dinamik ve üretken bir sol perspektif yok. Ya da gene sistematik bir muhafazakâr yaklaşımdan söz açmak çok güç. Bunlar hiç bulunmaz Türk siyasal yapısında demek olanaksız ama mevcut halleriyle andığım ideolojiler çok bize özgü ve çok deforme edilmiş özelliklere sahiptir. Bu açıdan bakınca liberalizmin o kadar etkili olmasına/görünmesine rağmen bütünüyle kayıp bir ideoloji olduğu açıkça söylenebilir.

Aydına yüklemek
Oysa bu ideolojiler tarihsel bir kökenden kaynaklansaydı ve sınıfsal itkilerle, Batı'da olduğu gibi ortaya çıksaydı, çok daha somut, yerleşik ve kategorik olabilecekti. O halde de eğer sorun anayasa değişikliği ise öneriler o muhakeme içinde hazırlanacak, geliştirilecekti. Bir kanadın diğerinden nerede ayrıldığı, uzlaşma noktalarının neler olabileceği daha başlangıçtan belirli olacaktı.
Sözünü ettiğim eksikliğin sonunda toplum ve sınıflar bir kez daha kendilerinde olması gereken bir işlevi ve gücü, anayasa kurmanın en önemli kavramı olan anayasama gücü ve yetkisini "delege" ediyor. Tıpkı 100 yıl veya 200 yıl önce olduğu gibi bugün de o "delegeler" aydınlardır. Tartışmayı onlar başlatıyor, onlar sürdürüyor. Oysa aydın da artık sınıfsal bir aydın değil, hatta o özelliğini reddeden bir aydındır. Sonuç olarak daha çok zihinsel bir muhakemeyle ve genel kabullere referansla ortaya getirilmiş taleplere dayanarak bir daha deneyeceğiz yeni anayasa yapımını.
Öyle, bazen çok şey değişir ama her şey aynı kalabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın