kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Mart 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Avrupa'nın Türkiye raporu

Avrupa Parlamentosu, Hollandalı milletvekili Ria Oomen Ruijten'in hazırladığı 8 sayfalık Türkiye raporunu ezici çoğunlukla (52 ret ve 43 çekimsere karşı 528 kabul oyuyla) kabul etti. Hayırlı olsun.
Bizzat raportör Ruijten'in "Eleştiri dozu yüksek" dediği raporda odaklanılan konuların hiçbiri bizim için sürpriz olmadı. Çünkü son 4 yılda Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'yle ilgili tüm belgelerinde ve tutanaklarında hep aynı eleştiriler, talepler ve çağrılar ısrarla tekrarlandı:
"Yeni ve sivil bir Anayasa" hazırlanması, "İfade özgürlüğünün güvenceye alınması için" Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesinin kaldırılması ve sanal ortamdaki yasaklamalara son verilmesi ("YouTube" ima ediliyor), yargı bağımsızlığının sağlanması, Siyasi Partiler Kanunu'nun değiştirilmesi, dini özgürlüklerin (Azınlıklar için) genişletilmesi (Bu kapsamda Heybeliada Ruhban Okulu'nun kilidinin sökülmesi gereği de dolaylı biçimde çıtlatılıyor), işkencenin tümüyle önlenmesi (Ciddi azalma sağlandığı dolaylı olarak kabul edilmiş oluyor), "Ordu üstünde tam sistematik sivil gözetim sağlanması", "Meclis'in ordu ve savunma politikasını denetiminin güçlendirilmesi" (Milli Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları bütçelerinde tam şeffaflık isteniyor), vs, vs...

Sivil Anayasa ne demek?
Hepsine eyvallah. Biri hariç. "Yeni" Anayasa'yı anladık ama "Sivil" Anayasa ne demek oluyor? 1921 tarihli geçici ve kısa temel yasayı bir yana bırakırsak, Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye üç Anayasa ile yönetildi: 1924, 1961 ve 1982 anayasaları. Bunların üçü de siviller, yani parlamentolar tarafından hazırlandı: 1924 Anayasası, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin eseriydi, 1961 Anayasası'nı Kurucu Meclis kaleme almıştı, 1982 Anayasası'nı ise Danışma Meclisi düzenlemişti. "Sivil Anayasa" deyimiyle 1961 ve 1982 anayasalarında "Asker"in etkisinin (İlki için Milli Birlik Komitesi, ikincisi için de Milli Güvenlik Konseyi) bulunduğu kastediliyorsa, onu da doğru bulmuyoruz: İki anayasa da referanduma sunulmasıyla, bize göre sivilleşti.
Her şey bir yana; 1982 Anayasası'nın Meclis tarafından neredeyse yarısının değiştirilmesiyle geçici bir iki madde hariçasker izlerinin silindiği, o dar elbisenin genişletildiği kanısındayız.

Reform hevesi ne oldu?
Avrupa Parlamentosu'nun raporunda bir tespite daha itirazımız var. Şöyle deniliyor: "AB'den gönderilen teşvik edici mesajlara rağmen son 3 yılda siyasi reformlar yavaşladı, reform hevesi zayıfladı..."
Bu tespit, Avrupa'nın her zamanki gibinalıncı keseri tavrını yansıtıyor. Sorumluluğu tümüyle Türkiye'ye atıyor. Hatta, "Yargısız infaz"da bulunuyor.
Kabul; son üç yılda reformlar yavaşladı ama bunda AB'nin hiç mi günahı yok?
AB'nin 2006 Aralık zirvesinde "Rumlar'a havaalanları ve limanlar açılıncaya kadar" 8 başlığı askıya alan kararından niye söz edilmiyor? AB'nin Kıbrıs Türk kesimi için verdiği sözleri (İzolasyonların kaldırılması) tutmamasının doğal sonucu olan Türkiye'nin Rum kesimine yönelik bu kararı niçin tek yanlı değerlendiriliyor? Ayrıca Fransa'nın tam üyeliğe götürecek 5 müzakere başlığını "Asla" açtırtmama politikası, hatta husumeti nasıl unutuluyor? Bitmedi; başta Rumlar olmak üzere bazı üyelerin çeşitli başlıkları çelmelemelerine neden değinilmiyor?
Askıya alınan, bloke edilen, çelmelenen başlıkları alt alta yazıp topladığınızda geriye müzakere edilecek başlık kalmıyor.
Türkiye'nin Avrupa ufkunu karartan bu tek taraflı yaptırımlar durdukça, hangi hükümet reform hevesini canlı tutabilir?
Hükümetin reform sürecini hızlandırması, büyük ölçüde kamuoyunun bu yöndeki taleplerine, beklentilerine, hatta baskılarına bağlı değil mi? AB'nin tek yanlı ve haksız politikalarından bezen, Avrupa umutları azalan, hatta umutsuzluğa kapılan Türk halkının hükümete reform baskısı yapmasını beklemek mümkün olabilir mi?
AB, Türkiye'yi gerçekten önemsiyorsa, son krizde iyice açığa çıkan güçsüzlüğünü, güdüklüğünü ancak Türkiye'nin üyeliğiyle kapatabileceğini gördüyse, önce bu tek taraflı hükümlerinden ve asıp-kesmelerinden vazgeçmeli.
Türk halkını yeniden Avrupa'ya yönlendirmenin, hükümetin ve tüm siyasal kadroların reform heveslerini canlandırmanın biricik yolu bu...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın