Söylediğim şudur: AKP ve öncülü partiler, son on beş yılda yoksulluğu bölgesel olarak, bulunduğu yerde kararına ulaşmış ve bu kararı uygulamışlardır. Böylece ortaya kapalı bir sistem çıkmıştır. AKP yoksulları mesela İstanbul'un çevresinde ortaya çıkan uydu kentlerde koruyup gözetmekte (uydu kente bu ölçekte sahip olmayan kentlerde ise doğrudan kent merkezinde) onlar da AKP'yi desteklemektedir. Başka bir parti bunu akıl etseydi o da aynı sonucu alacaktı. Bu bir siyasal etkileşim mekanizmasıdır. AKP bu mekanizmayı
sosyal devlet diye tanımlamaktadır. Ben de bu çok işlevsel yöntemin gene AKP'nin belirttiği İslam temelli bir anlayıştan beslendiğini öne sürerek bunun
sosyal devlet olmadığını belirtiyorum.
Nedir ki bir sosyal devlet Sosyal devlet her şeyden önce merkezi iktidar ve yapıyla ve toplumun tamamıyla ilgilidir.
Newsweek dergisi son sayısında '
hepimiz artık sosyalistiz' diye kapak yaptı. Aslında
sağcı ve özel sektörcü bir toplum olduğunu söylediği
Amerika 'nın '
sosyal devlet ' adına yaptığı en önemli şeyin
30 milyon yaşlının ilaçlarını bedava vermek olduğunu belirtiyor.
Sosyal devlet gerçekten de iki temel üstünde yükselir: 1. Çalışma hayatı içinde ücretli izin ve çalışanın temel ihtiyaçlarının (başta doğum süreci) ücretsiz olarak karşılanması; 2. hastalıkların genel sigorta kapsamında ücretsiz olarak tedavi edilmesi. Bu özünde bir
genel sigorta sorunudur.
Türkiye 1980'lerin ortasından başlayarak bu dokuyu bozdu.
Sigorta işlerini özel sektöre kaydırdı. Hemen belirtelim; dikkatle takip edenler görmektedir.
Bugünkü hükümet SSK bakımından bazı boşluklar yaratmasına ve bu bakımdan önemli tartışmalar açmasına karşılık gene aynı alanda çok önemli bazı adımlar da atmıştır. Buna rağmen sosyal devletin çok önemli bir başka özelliği olan gelir dağılımı konusunda herhangi bir ilerleme kaydetmediği gibi tekrar edelim yoksulluğu genel değil lokaliteler içinde çözmeyi tercih etmiştir.
Sistemin sevabı günahı Amaç o olmasa da bu yaklaşım
suiistimallere yol açacak bir sistemdir.
Türkiye gibi
nepotizmin (aile çıkarcılığı),
kayırmacılığın, popülizmin sosyopolitik kültürün bir parçası olduğu bir ülkede bu modelin çok ciddi sakıncalar doğuracağı açıktır. Hükümetin başını da bugün bu özellik ağrıtmaktadır.
Böyle bir modelin aşılması hiç sorun değil.
Hükümet belli gerekçelerle bu yapının devamını istiyor. Kendisine çok önemli katkılar sağladığı gibi bu yapı sosyal patlamaların da önlenmesinde büyük bir işlev üstlenmiştir. Fakat bu modelin gene sosyal devletin çok önemli bir başka özelliği olan gelir dağılımı eşitsizliğini ortadan kaldırarak çözmeyi öngören bir anlayışla desteklenmesi gerekir ki, benim için hayati olan budur. Bu ise bir sol kültürü gerektirir. Bir solu beklemek Türkiye çok uzun bir süredir bu anlayışı ve yaklaşımı yok saydı, reddetti. Solculuğu çok farklı düzeylerde sürekli olarak eleştirmekten adeta zevk aldı. Oysa bu yanlıştı. Çünkü o durumda ortaya
tekçi (monist) neo-liberal yapı, giriş çıkışın bütünüyle serbest olduğu piyasa ekonomisi ve nihayet sadece güçlü olanın yaşadığı bir düzen çıktı. Şimdi bana göre
her zaman sosyalizan olmuş İslami geleneğin bu sorunları aşmayı öngörmesi ve bununla ilgili önemli bir mekanizma kurması takdire şayandır ama bu ne reel bir sosyal güvenlik sisteminin inşasını engellemelidir ne de sol politikalara duyulan ihtiyacı. Yoksullukla mücadele ancak o zaman somut bir tabana oturacaktır.
Türkiye böyle düşünemez mi?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 18 Şubat 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/18//haber,1CEA31186048449D8F535EDEBCF32C88.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.