Pazar notları
Bir özel hastane... Girişte ana holdeki neşeli, canlı kalabalığa, kafeteryada sohbete kapılmış kahkahalar atan ziyaretçilere, koridorlardaki hasta refakatçilerine baktım. Yüzlerindeki ifade ilginçti. Sanki az önce parayı bastırıp kendilerine bir "gelecek" satın almışlardı!
Bir özel hastane... Bir havalimanının dış hatlar terminaliyle beş yıldızlı otel lobisi karışımı bir atmosfer. Arkadaşıma sordum: "Burada acı yok mu?" Güldü: "Unutma" dedi; "Hastalar ve yakınları acı çeker. Müşterilerin ise şikâyet ve memnuniyeti söz konusudur. Burada müşteriler var!" "Abartma!" diye karşılık verip omzuna bir şaplak indirdim. "Ben değil, modern hayat abartıyor" dedi.
Cinsellik... Kabzası da kesen bıçak!..
Cinsellik... Şefkatin geçimsiz fakat çekici akrabası!
Cinsellik... Şiddetin uysal ve temiz yüzlü arkadaşı!
Hangisi bizi daha iyi anlatır? Yaşadıklarımız mı, yoksa yaşamımız boyunca kurduğumuz hayaller mi?
Bazı kadınların gözlerinde "altyazı" var sanki... Şöyle yazıyor: "Beni eğlendiremeyeceksen, yanıma yaklaşma!" Çok ürkütücü bir açık sözlülük!
İyi ve etkileyici konuşma dersleri alanlar var. Arkadaşlarıyla çene çalarken bile devlet tiyatrosu oyuncusu gibi vurgulu ve iddialı tonlamalarla konuşanlar var! Bir de her şeyi "hatip edası"yla anlatanlar çoğalmaya başladı. Ama iyi ve etkili biçimde DİNLEMEK isteyen var mı? Var mı?..
Birkaç yıl önce fark ettim: Uzun yıllar sadece işitmişim çevremdekileri! Mesajı almışım, anlamışım ama dinlememişim. Tıpkı bakmak ve görmek gibi, gerçekten dinlemek için de hız kesmek, hatta durmak ve zihni durdurmak gerekiyor.
Uyuyan güzel masalını hatırlıyor musunuz? Bazı "sağlıklı yaşam" çılgınları uykunun dinç ve güzel kalmadaki etkisini anlatırken bu masaldaki yüz yıl uyuyan güzelden dem vuruyorlarmış. Ne saflık! Oysa masallar insanlık birikiminin en dikenli, en karanlık yanlarının gizlice açığa vurulmasına yararlar. Bu masal aslında şöyle der: Genç ve güzel kalmak istiyorsan yaşama! Yat, uyu! Hatta masal hafif alaycı biçimde şöyle diyor bile olabilir: Eğer günün birinde genç ve yakışıklı bir "prens" sizi öpsün diye bekleyecekseniz, daha çok beklersiniz! En az yüzyıl ve uykuda!..
Onunla ilk nerede karşılaştınız? Onu ilk nasıl bir ortamda gördünüz? Her şeyi belirleyen bu "ilk manzara"dır!.. Refik Halid Karay ne güzel anlatır Gurbet Hikâyeleri'nden birinde: "Onu bu kupkuru çöl şehrinin bunaltıcı dünyasına sığınmış yeşil bir bahçede görmüştü. Taşlar yeni yıkanmış, saksılar yeni sulanmıştı... Mermer havuz başında, buza konmuş kavun sarısı şeftaliler yiyordu. Böyle olduğu için de insana hoş kokulu, serin, diri, tatlı biri gibi geliyordu."
Ne geçmişi ne de geleceği kurcalama ihtiyacı hissettiren, birbirinin üzerine yüklenmeden; bir akarsu gibi usul usul kendi yatağını bulup akan arkadaşlıkların eşsiz sıcaklığı... Tanrısal bir armağandır bu!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 22 Şubat 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/22//babaoglu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.