Son zamanlarda gerek siyasette gerekse basında en çok tartışılan konu
halka yapılan maddi yardımlar oldu. AKP'li belediye başkanları kadar valiler de görev yaptıkları mahallerde yoksullara eşya dağıttılar. Muhalefet bunu şiddetle eleştirirken Başbakan Erdoğan aynı şiddetle savundu, tüm bu oluşumun adını
sosyal devlet olarak koydu. Giderek yardım dağıtımının sosyal devletin yükümlülüğü olduğunu belirtti. Bunun üstüne bu iki kavrama,
yoksulluk ve sosyal devlet kavramlarına bakmak ve özellikle yoksullukla yerel yönetim arasındaki ilişkiyi kısaca gözden geçirmek istedim. Buna bir de sol dünyanın bu konuya nasıl yaklaşması gerektiğini ekleyeceğim.
Eski yoksulluk çaresi Türkiye'deki sağ iktidarlar benim
aktif modernleşme dediğim bir anlayış içinde hareket etmiş ve baştan beri kalkınmayı, ekonomik büyümeyi ve yoksulluğun azaltılmasını bir hedef olarak görmüşlerdir. 1950'den beri bu böyledir. Bu anlayışın geliştirilmesinde burada ayrıntısına giremeyeceğimiz sayısız neden söz konusudur. Ama özellikle
göçle birlikte metropoliten alana gelen kitlelerin yoksulluk probleminin çözülmesi 1990'ların ortasına kadar onların kent merkezlerine taşınmasıyla ilintili olarak düşünülüyordu. Bu nedenle de gerek Adalet Partisi gerekse ANAP mesela İstanbul'a
köprüler yaparak o kitleleri merkeze taşımayı kendilerine amaç edindiler.
Yeni yoksulluk çaresi 1994'te iş başına gelen ve
bugün AKP'nin devralmış olduğu yeni yerel yönetimler bu anlayışı tersine çevirdi. Artık kitleleri kent merkezine taşıyarak onların yoksulluk sonununu çözmek yerine 1990'ların ortasında bütün dünyada ve o arada da Türkiye'de patlamış yoksulluk ve gelişme eşitsizliği sorununu kitlelerin bulunduğu mıntıkada çözmeyi kararlaştırdılar. AKP bu nedenle 3. köprüyü yapmakta aceleci davranmadı. Çünkü kitlelerin gereksinimleri bulundukları mahalde ('mahallede' değil) karşılanıyor bu da siyasal süreci tetikleyen bir işlev görüyordu.
Sonuç olarak hem aynı tarihten başlayarak kente göçün 3. ve çok büyük dalgası yaşandı hem bu dalga ciddi bir sosyal sorun çıkmadan çözüldü hem de AKP'yi ve ondan önce aynı ideolojiyi savunan partileri siyasal olarak besleyip büyüttü. Merkezi yönetim ve ideoloji 2002'de merkezi yönetimde iktidara geldiğinde AKP elbette
İslami bir kavrayışla bu defa
Türkiye ölçeğinde aynı soruna eğildi.
Zekat, fitre, sadaka kısacası
paylaşım kültüründen gelen bir zihniyetin yöntem olarak da Roma'yı yeniden keşfetmeye ihtiyacı yoktu. AKP'nin siyasal geçmişi yerel yönetimlerdeydi. Oradaki yöntem bu defa genel/merkezi yönetime uygulandı.
AKP, illerde valilik yönetiminde kurullar oluşturarak bir anlamda
yoksulluk haritaları çıkardı ve bu defa kentteki yoksulları beslemeye veya desteklemeye başladı. Böylelikle iki önemli sonuç elde edildi.
1. AKP 2007'deki başarısını sağlayacak biçimde kitleleri yanına çekti. 2. AKP bu yolla yakın tarihin en ciddi sosyoekonomik sorunu olan yoksulluğun kentsel alanda bölünmeler ve giderek patlamalar yaratmasını engelleyerek 'sistem içi' ve bir taşıyıcıaracı parti kimliği kazandı. AKP'nin kapatılmamasının ardındaki en önemli gerekçe budur: AKP'nin kapatılmasıyla doğacak yönetim boşluğunun yol açacağı sosyal dalgalanmalardan sistemin çekinmesi.
Sistem bugün bu mantık ve mekanizma içinde işlemektedir.
Bu siyasal iktidarın bulduğu ve sonuçlarını elde ettiği bir yöntemdir ama buna sosyal devlet denir mi? Cevabım hayırdır! Gerekçelerini de çarşamba günü açıklamaya hazırım!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 16 Şubat 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/16//haber,ABAFE224D701424BAE4786B16B5A8BBA.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.