Yerel seçim rüzgârı bütün hızıyla esiyor diyeceğim ama esen rüzgâr daha ziyade gündelik politikayı ilgilendiren birkaç husustan doğuyor. Hiçbirisi diğerinden az önemli olmayan bu konular arasında yardım dağıtımları ilk sırayı alıyor.
Televizyon kanallarında da enine boyuna tartışılan, gerçekten önemli boyutlar içeren "
sivil yardımseverlik "le "
sosyal devlet " arasında bir zıtlaşmaya dönen bu
yardım konusunu daha sonraya bırakıp bu yazıda çok farklı ve ne yazık ki şimdiye kadar kimsenin üstünde durmadığı bir başka konuya dönmek istiyorum: doğrudan doğruya
yerel yönetim konusuna. Ne program ne bir şey Günlerdir televizyonlarda yapılan propaganda konuşmalarını izliyorum. Ortada
İstanbul gibi büyük metropoller olsun mesela
Diyarbakır veya
İzmir gibi çok özel sorunlarla boğuşan öteki kentler olsun tam bir kayıtsızlık söz konusu. Partiler haklı ve doğal olarak bu kentlerin yerel yönetimlerinde iktidara gelmek istiyor. Ne var ki, işin şaşırtıcı yanı da bu zaten,
hiçbir partinin doğrudan o kente dönük, kökü daha geçmişe giden bir programı yok. Denecektir ki,
Türkiye'de siyasal iktidar, ister yerel ister genel yönetimde olsun,
programatik değil
ideolojiktir. Doğrudur,
Türkiye bu ideoloji kavramını baştan beri küçümsemiştir ve bu defa da
programatik olanın karşısına
ideolojik olanı yerleştirirken gene bir küçümseme içindedir ama bakıldığında yaklaşımların ideolojik de
olmadığı şaşırtıcı bir biçimde görülüyor.
Neden ideolojik değil? Değil çünkü
biz popülizmi, pragmatizmi ideoloji sanıyoruz. Kuşkusuz bunlar da bir ideoloji olarak görülebilir; hatta öyledir de. Fakat
Türkiye'de onları biz sistemik yapılar olarak değerlendirmekten ziyade gündelik hayatı
geçiştirmek için basit ve ucuz tedbirler şeklinde kullanıyoruz. Kaldı ki, hiçbirisinin "makbul" bir yaklaşım veya model olmadığı malumdur.
Diyelim ki,
popülizm, pragmatizm en kötü veya iyi halinde bile konvansiyonel olarak sağ partilerin kullandığı ideolojilerdir ve
Türkiye'de de AKP bunları kullanıyor ve bu vahim bir durumdur. Şu veya bu partiyle ama aynı düşünceye eklemlenmiş siyasetçiler aracılığıyla 15 yıldır yerel yönetimlerde bulunan, onu bir 5 yıl daha sürdürmek isteyen bir parti ve siyasal anlayışın çok daha sistematik bir yaklaşıma sahip olması gerekir. Hele, tekrar edeyim, belli kentler için bu daha da hayatidir fakat yapılmıyor.
Ya sosyal demokratlar?.. Peki, bu durumda CHP'nin vurguladığım türden bir
sosyal demokratik yerel yönetim modeli olmamalı mı?
Aslında bu vardı.
Bütün o 1990'lı yıllar boyunca bu konuda sosyal demokratlar müthiş bir emek harcamışlardı. Yerel yönetim demokrasisinin merkezi yönetime etkisinden katılımcı, paylaşımcı, saydam bir modele kadar her şey inceden inceye tasarlanmıştı. Bugünse ben böyle bir arayış görmüyorum. Şunu da belirteyim:
yıllar yılı ODTÜ'nün ilgili birimleri kentçilik ve yerel yönetim konusunda, bunun solsosyal demokratik yapı içinde neler ifade etmesi gerektiği hususunda düşünce üretti. Kentleşme sol bir kavram sayılıyordu ve bu yoksulluktan kentsel dönüşüme kadar her alanı içeriyordu. Sol partiler çok önceden başlayarak bu ilkeleri toplumsallaştırıyordu. O koşullar altında da yardımseverlik-sosyal devlet tartışmasına bugünkü haliyle yer de ihtiyaç da kalmıyordu. Sonra yel üfürdü, su götürdü ve ortada bu çalışmalardan iz kalmadı. Oysa şimdi böyle bir sosyal demokratik yaklaşıma her zamankinden daha fazla gereksinim var. Umarız kulak verilir...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 13 Şubat 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/13//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.