Sevinç ve umut güzeldir. Dünyayı saran
Obamamania şimdi doruğa çıkmışken ve herkes onun gelmesiyle birlikte bütün sorunların bir gecede sona erip yeni ve mutluluk dolu bir dönemin başlayacağına kendini inandırmışken, benim başından beri bu konudaki
"rezervlerimi" dile getirişimin muhataplarımın yüzlerinde hafiften de olsa bir ekşimeye yol açtığını fark ediyorum ama ne yapayım ki ben bildiğinden pek öyle şaşan birisi değilim ve düşündüklerimi söylemeden duramam. Hele Obama'nın
yemin konuşması şimdi elimin altındayken böyle bir fırsatı kaçırmam.
Kazanacaktı, kazandı Hemen belirteyim ki,
baştan beri Obama'nın kazanacağına inanmakla kalmadım (bu konuda girdiğim iddiaları da kazandım) onu Hillary Clinton karşısında da destekledim. McCain'in benim gibi soldaki birisi için esamisi bile okunmazdı. Fakat bu konudaki en önemli itirazi kaydım beklentilerin son derecede yüksek tutulmasına ve Obama'nın radikal bir dönem başlatacağına inananlara. Buna katılmıyorum. Bugüne kadar attığı tüm adımlar onun da sitemle birlikte hareket edeceği yönünde.
Kaldı ki, ABD söz konusu olunca böyle bir yaklaşımın dışına çıkmak bana çok zor görünüyor.
Bush'un Savunma Bakanı'nın içeride tutulduğu bir kabine, Dışişleri'ne gelmiş bir Clinton, çok etkili Musevi lobisi Obama'nın hareketlerini kısıtlayacak o da hamlesine Clauswitzci bir savaş taktiğiyle başka bir yerden başlayacak. İşte o uzak noktanın adı belli oldu:
Amerika'yı yeniden kurmak. Felsefi mi, programatik mi? Obama bu hedefi yemin konuşmasında saptadı.
Konuşması bana göre çok felsefi ve çok heyecan yaratan bir metne dayanmıyordu. Ben konuşmayı daha programatik bulmuştum. Ne var ki bu işleri herkesten daha iyi bilen bir Amerikalı dostum Obama'nın
siyah papazların üslubuyla konuştuğunu belirtti. Obama'nın
Lincoln'den çok etkilendiği için onun gibi çok basit,
çok yalın ama çok ağır şeyler söyleyen bir tarzı benimsediğini öne sürdü.
İkincisi önceki gün yayınlanan
New York Times'daki başyazıda da (editorial) konuşmanın programatik
olmadığına ve
Kennedy veya
Roosevelt'inkiler gibi "
kabaran" (yani kitlelerdeki heyecanı yükselten) bir nitelik
taşımadığına dikkat çekiliyordu.
Korkuya karşı umut Buna karşılık dostumun belirttiği gibi o
"basit, yalın ama ağır" vurgu Obama'nın adını anmadan
Bush'u yere çaldığı noktadan kaynaklanıyordu. Obama Amerika'nın
"korkuya karşı umudu, çatışma ve uyumsuzluğa karşı amaç birliğini" tercih ettiğini dile getiriyordu. Evet,
"korkuya karşı umut!..
" Bu, içinde bulunduğumuz dünyanın en önemli konusu.
Sekiz yıldır dünya gitgide artan bir dozda korkuya boğulmuş durumda. Bu korku
İkiz Kuleler 'e yapılan saldırıyla birlikte başladı ve
İslam'ın bir terör ve korku odağı olarak biçimlendirilmesiyle devam etti. Obama şimdi bunu kırmaya çalışıyor. Böylece Bush dönemini de mahkûm ediyor.
Dünyanın umuda ne kadar ihtiyacı olduğu ve Obama'ya sırf bu yüzden Amerikalıların ne kadar büyük bir destek verdiği
Newsweek dergisinin yayınladığı son ankette açıkça belli. Bush'un 2001'de seçildikten sonra yemin ettiği güne kadar geçen zamanda ortaya koyduğu performansla daha ileride işlerin daha iyi olacağına toplumda inananların oranı
% 38 iken bu oran Obama için
% 51. Gene bu nedenle olacak ki, Obama ilk kez bu konuşmada Amerika'nın
Hıristiyanlar, Hindular, Müslümanlar ve inanmayanlardan oluşan bir toplum olduğunu, onun
çokkültürlü, çoğul bir toplum olduğuna getiriyordu sözü. Umarız bununla birlikte Amerika dünyanın geride kalan kısmını düşman olarak görmekten vazgeçecektir. O zaman dünyanın geride kalan kısmı da şimdi
Barack Hüseyin Obama'nın söylediği gibi Amerika'yı dostane duygularla algılayacaktır.
Son yılların yakıp yıkan Amerika'sından sonra bunu gene yaparsa o yapar diyelim.
Yayın tarihi: 23 Ocak 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/23//haber,EE4A0F74FFAC4FDBA75CA40A97C3EE67.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.