Cemalnur Sargut, aralık 2009'da bir Şems sempozyumu düzenliyor. "Hocasını anlamadan Mevlana'yı anlayamayız," diyen Sargut, sempozyum için dünyaca ünlü 14 Mevlana profesörünü Türkiye'de ağırlayacak.
İki bilinmeyenli bir denklem Mevlana ve şems ilişkisi. Bu ilişkinin gizemi şu sıralar Türk edebiyat dünyasını da sarmı. durumda. Peki işin gerçeği ne? ..
Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi'nin ilişkisi, içinde bilinmeyenlerin olduğu, bilinemedikçe de yorumlanan bir ilişki. Öyle ki dünyayı etkisi altına alan Mevlana'nın 'hocam' diye nitelediği Şems ile ilişkisi son zamanlarda Türk romancılarına da ilham oldu. Ahmet Ümit, Şems-i Tebrizi'nin ölümünü anlatan bir cinayet romanı yazdı. Elif Şafak, Mevlana ve Şems ilişkisi üzerine bir kitap yazıyor. Ama sanmayın ki Türk edebiyatçıları Mevlana ve Şems ilişkisini yeni keşfediyor, iki mutasavvıfın yaşadıklarına gönderme yapmış en önemli isimlerden biri de Orhan Pamuk. Edebiyat çevreleri Kara Kitap'ın sufizmle, modern dünyayı birleştiren buluşlarının 'dâhice' olduğunu vurgulamışlardı. Sadece edebiyatçılar değil, Eyşan Özhim de bir gün 'Şems' karakteri oynamayı çok istediğini söylüyor. Mevlana 17 Aralık tarihinde, 735. ölüm yıldönümünde düzenlenecek Şeb-i Aruz törenleri ile anılacak. Törenlere günler kalmışken, Şems ile ilişkisinin gerçeğini öğrenmek için bir bilenin kapısını çalalım dedik. Mevlana üzerine çalışmalar yapan, Türkiye'de ve Amerika'da konuyla ilgili sayısız konferans veren, hatta önümüzdeki yıl İstanbul'da ilk kez bir Şems sempozyumuna imza atacak olan Cemalnur Sargut'la ilişkinin gerçeğini konuştuk. -Mevlana, Şems'le karşılaşıncaya kadar nasıl biriydi? -Mevlana maddi ve manevi açıdan son derece bilgili; fizik, kimya, biyoloji, psikoloji konusunda muazzam derinlikte bilgilere sahip biri. Bu arada İslam'ın beklediği fıkıh, astronomi, kelam, Kuran gibi konularda da o dönemin en bilgili kişisi. Şems'le karşılaşmasaydı da tüm eserleriyle dünyaya tesir edecekti ama Mevlana olmayacaktı. Allah'ı ilimle bilmek seviyesinde olacaktı ki; bu Hz. Musa'nın seviyesidir. Mevlana, Şems'le karşılaşmasa; Musa olarak kalacaktı, İsalığa geçip, Muhammediliğe tekamül edemeyecekti. -Peki ya Şems? -Şems bir derviş, maddi bilimlerden çok, ledün dediğimiz, keşifle elde edilen, yani Allah'ın yarattığı manaların iç yüzünü görerek elde edilen, keşfi bilgiye sahip biriydi. Dolayısıyla Şems, Mevlana'yı ihtiyacı olan bütün bilgileri görme seviyesine ulaştırmak üzere yollanmış gibi. Zira kendi Şeyhi de Şems'i yollarken, "Seni bir Allah sevgilisine göndersem, aradığın her şeyi O'nda bulsan, o zaman O'na başını verir misin?' diyor, yani Şems bilerek geliyor oraya.
-Şems-i Tebrizi, gönderildiği kişinin Mevlana olduğunu nereden biliyor ya da Mevlana beklediği kişinin Şems olduğunu? -Karşılaştıkları anda Şems'in sorusu çok önemli; "Bende Hak tecellisi var diyen biri mi üstün, yoksa peygamber gibi seni Allah'ım layıkıyla bilemedim, diye kendi aczini, hiçliğini belirten biri mi üstün?" Bu soru şu demek; "Ya Mevlana her şeyi biliyorsun da, ben doydum artık istemiyorum mu dedin? Yoksa doyamıyorum, bana öğret mi diyorsun?" İşte bu soruyla karşılaşınca Mevlana, anlıyor işin hikmetini. Diyor ki; "Peygamber daha üstün, peygamber daha doyamadı Allah'a, ben de doyamıyorum, gel öğret," diyor.
-Şems, Mevlana'ya ne yapıyor da bu kadar etkiliyor? -Hz. Şems, Mevlana'ya bütün öğrendiği şeylerin iç yüzünü göstermeye başlıyor. Düşünün ki; senelerce Kafka okumuşsunuz, Kafka'yı çok iyi bildiğinizi sanırsınız, ama bir edebiyat öğretmeni gelir ve Kafka'ya bakmak için size ipuçları verir, bu ipuçlarından sonra tüm Kafka'nın manası size derin bir şekilde açılır. İşte Şems'in Mevlana'ya yaptığı buydu. Mevlana aç ve doymayan bir öğrenciydi. Daha çoğunu isteyen biriydi. Şems ona gösteriyor, açıyor, ipucu veriyor, o ipuçlarından Allah'a varmanın, adeta problem çözmenin, adeta görmeden görür hale geçmenin zevkiyle, Mevlana Şems'e bağlanıyor. O kadar çok bağlanıyor ki, hayatının merkezi haline getiriyor. Üç sene kadar, gidip gelen bir beraberlikleri var, arada çok dedikodu olduğu için Şems, Şam'a gidiyor, Mevlana çok yalvardığı için dönüyor. Çünkü daha istiyor Mevlana, bitmemiş, doymamış... Daha öğrenmek ihtiyacı içinde.
-Nasıl dedikodular bunlar? -İnsanlar Mevlana'ya alışmış, kalabalıklar halinde O'na ihtiyaçları var. O'ndan devamlı bir feyiz almaya çalışıyorlar. Hiç tanımadıkları bir adam geliyor hocalarını alıyor. Şems katiyen kendini açmamış, sadece Mevlana ve oğlu Sultan Veled için açmış. Mevlana "Edepli insan edepsizin sıkıntısına tahammül eden insandır," diyor. Şems o üç senede edepsizlere tahammül ederek Mevlana'yı eğitmiş, geceleri de Sultan Veled'i eğitmiş. Daha sonra Mevlevilik tarikatının nasıl kurulması gerektiğini yazdırarak anlatmış ve öğretmiş. Tarikatın bir anlamda fikir babası ve kurucusu Şems oluyor.
-Mevlana bu arada ne yapıyor? -Mevlana çok başka bir dünya içinde, Mevlana Allah aşkına dalmış, sema ediyor, şiir söylüyor, konuşuyor, anlatıyor. Onun sistem kuracak hali yok, tamamen dağılmış vaziyette.
-Mevlana'nın çevresindeki insanlar Şems'in varlığından rahatsızlar mı? -Çok rahatsızlar, kıskanmaya başlıyorlar; "Biz hocamızı göremiyoruz, birisi geldi, hocamız O'na esir oldu, hocamızı göremiyoruz ve hocamızla beraber olamıyoruz, Mevlana devamlı O'nunla olmak istiyor ve öğrencileriyle olmak istemiyor, her şeyi terk ediyor," diyorlar. Şems, Mevlana'nın kitaplarını dağıtıyor, "Bu maddi ilimde bulduklarının hepsini unutacaksın, ben sana işin hakikatini göstereceğim, bu bir birikimdi bana gerekti ama şimdi bunlar bitti," diyor. Mevlana'nın bu hazırlık dönemi: Kendisinin en bilgili dönemini 'hamdım' diye değerlendirmesi, hocamla 'piştim' diye anlatması ve O'nun gidişiyle 'yandım' diye değerlendirmesi var.
-Şems hep geri planda, peki Mevlana'dan daha mı üstün? -Nasıl diyebiliriz ki? İkisi de aynadaki görüntüler, aynı mana, aynı tecelli, birbirlerini uyandırmışlar, mesele burada. Böyle bir üç seneleri olmuş, Mevlana, Şems'in gitmeye meyilli olduğunu hissettiği için, Şems'e çok âşık olan, çok kıymetli kızı Kimya Hatun'la evlendirmiş. Ama Şems vazifesini biliyor, Kimya Hatun, Şems'e çok âşık oluyor, bir süre sonra bu aşkla veremden ölüyor, Şems'in gidişi bu ölümden hemen sonraya rastlar. -Şems-i Tebrizi'nin öldürüldüğü doğru mu? Bu bir cinayet mi? -Tarihi gerçeğinde bu katiyen bilinmiyor. Bir kan bulunduğu, kuyuya attıkları söyleniyor. Şems'in kanın bulunduğu söylenen yerde, Büyük Mutasavvıf Eva Meyerovitch, ilk defa titreme hissettiğini, Şems'in orada bulunduğunu söyledi. Tarihi hakikat bir sır, kim öldürmüş, öldürtmüş mü, bu kışkırtışta Mevlana'nın oğlu Alaaddin Çelebi'nin parmağı var mı? Çünkü Alaaddin Çelebi'nin babasıyla yakınlığından dolayı Şems'i kıskandığı söyleniyor. Hatta Alaadddin Çelebi'nin Kimya Hatun'a âşık olduğu söyleniyor.