Resmen iktidarı devralmamış olsa bile Barack Obama fiilen yarı yarıya iktidara geldi sayılabilir. Yaptığı atamalar ve bunların, görevi devraldıktan sonra yapacaklarıyla ilgili verdiği ipuçları dünya tarafından izleniyor değerlendiriliyor. Başkan Bush'un tamamen tükenmiş otoritesi nedeniyle
dünya sisteminde ortaya çıkmış olan boşluk bir nebze de olsa bu şekilde doluyor.
Müstakbel başkanın bugüne kadarki tercihleri gerek yönetim tarzı gerekse sorunların çözümüne yaklaşımında nasıl bir tavır alacağı hakkında yeterince fikir verdi. Kendisini baştan beri desteklemiş bazı çevrelerin beklentilerinin aksine Obama yönetiminin
radikal açılımlar yapmayacağı anlaşılıyor.
Önceliğin, anlaşılır nedenlerle ekonominin canlandırılması ve
derin bir buhrana girmeden yaşanan krizin atlatılmasına verileceğinde şüphe yok. Gene seçtiği isimlere bakıldığında siyaseten Bush döneminde fazlasıyla harap olan Amerikan sistemini, dış ilişkilerini ve anayasal düzenini derleyip toparlamaya ağırlık vereceği söylenebilir.
Gerek
ekonomi yönetiminde gerekse dış politika ve güvenlik konularında birlikte çalışmak üzere görevlendirdiği isimlerin kimlikleri bu durumu açıkça ortaya koyuyor. Ancak Obama'nın bugüne kadarki siyasi kariyerinde ve genellikle iş yapma tarzında hakim bir özelliğe dikkat etmek de gerekir. Obama sistemde
radikal değişiklikler yapmak istediği zaman bile bunu mevcut çerçeve içinde gerçekleştirmeyi tercih etmiş birisi. Dış politika ve güvenlik konularında etrafına topladığı ekibin yeni başkanı sağdan gelecek saldırılara karşı koruyacağına da şüphe yok.
Ortak çıkarlar için... Türkiye hükümeti ve güvenlik/dış politika seçkinleri, toplumdaki keskin Amerikan karşıtı duygulara rağmen ülkenin stratejik geleceğini ABD ile iyi ilişkilerde gördüklerini belli ettiler. ABD'nin dış politika gündemi de
Türkiye ile ABD arasında işbirliği imkanlarının fazlalaşacağı, Ankara'nın çeşitli konulardaki katkılarının Vaşhington açısından değer taşıyacağı özellikler taşıyor. ABD'nin yeni dış politika/güvenlik sorumluları
Türkiye'yi yakından tanıyan ve önemini de bilen kişiler.
Böylesi bir konjonktürde iki ülkenin birlikte daha yakın çalışmaları için koşullar uygun. Ancak Ankara'nın kendini duyurabilmesi,
Türkiye'nin tercih ve siyasetlerini ittifak çerçevesi içinde en açık şekilde anlatması önem taşıyor. Aynı zamanda yeni yönetimin belirli ilkelere yapacağı vurgunun da iyi değerlendirilmesi gerekecek. Amerikan yönetiminin insan hakları, hukukun üstünlüğü,
Türkiye'nin
laik ve demokratik niteliği gibi konularda hassas olacağını beklemek gerekecek. Irak'tan Amerikan askerlerinin çekilmesi Ankara ile Vaşington arasında yakın bir işbirliğini zorunlu kılacaktır.
Gene son dönemdeki gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla bu işbirliği
Türkiye'nin, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de daha yakın ilişkiler kurmasını da içeriyor. Cumhuriyet döneminin sınırötesi Kürtlere ilişkin politikalarında köklü bir değişiklik anlamına gelen bu yeni durum işbirliği yapacak tarafların bölgedeki
PKK varlığını da etkisizleştirecek adımları atacaklarını gösteriyor.
Yeni dönemde daha bir dizi konuda ABD ve
Türkiye'nin çıkarları işbirliği yapmayı gerektirecektir. İki taraf açısından da önemi aşikar bu işbirliğinin gerçekleşmesinin önüne Amerikan iç politikası dinamikleri nedeniyle Ermeni soykırım tasarısı geçebilir.
Ömer Taşpınar'ın Pazartesi günü yazdığı gibi Ermenistan açılımının sürmesi, buna koşut adımların atılması ve sürecin Vaşington'a da iyi anlatılması giderek daha fazla önem kazanıyor.
Yayın tarihi: 4 Aralık 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/04//haber,42FF769901A0404EA29D7288EAAA48A3.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.