Kısa süre önce ölen İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni'nin en önemli filmlerinden biri
Türkiye'de 'Cinayeti Gördüm' adıyla gösterilen Blowup idi. Tesadüfen parkta cinayete tanık olduğunu düşünen bir fotoğrafçının yaşadıklarını anlatan filmin bir yerinde kahraman konsere gider. Rock grubunun gitaristinin konser sonunda parçaladığı gitarından kalanlar için dinleyiciler birbirine girerken fotoğrafçının elinde bir parça kalır. Konser salonundan çıktıktan sonra elindeki parçaya bakıp, anlamsızlığını görür ve atar.
Türkiye dışına çıkınca içeride tartışılan konuların insanda bıraktığı izlenim tam da bu. CHP'nin son açılımını ele alacak olursak. Çarşaflıları partiye almak doğru ya da yanlıştı, içten ya da sahteydi tartışmasına neredeyse katılmayan kalmadı. Bunun çok önemsiz bir mesele olduğunu iddia etmek de kolay değil. Sonuçta örtünen kadınların kamusal hayatta ne ölçüde ve nasıl yer alacakları konusu
Türkiye'yi sürekli geriyor. Kuşkusuz bu konu
Türkiye'nin genel gündeminin en önde gelen maddelerinden birisi.
Ancak şu soruyu da sormak gerekiyor.
Ana muhalefet partisinin siyasetten anladığı yalnızca bundan ibaret mi olmalı? Hindistan'daki çok iyi planlanmış, önümüzdeki döneme yönelik sonuçları, hele ortaya bir Pakistan bağlantısı çıkarsa, hayli derin olabilecek terörist saldırıya kadar tüm dünya bir şekilde ekonomik krizi gündemin birinci maddesi diye tartışıyordu. Önümüzdeki günlerde de tartışmayı sürdürecek.
Tek muhalefetiniz çarşaf mı? Türkiye'de ise kriz siyaset alanında doğru dürüst gerektirdiği ciddiyet ve derinlikle ele alınmıyor. Hükümetin hazırladığı program iyi ya da kötü olabilir. IMF ile yapılacak bir anlaşma dertlere derman olur ya da olamaz. Ya da gelecek kaynaklar doğru yerlerde kullanılır veya kulanılmayabilir. Başbakan'ın üslubundan
ve yetkili bakanların görünen yetkisizliğinden kaynaklanan bir güvensizlik ortalığı sarmış olabilir. Muhalefetin böyle bir kaygısı olup olmadığı meçhul dolayısıyla hiç güven vermiyor. Güven unsurunun ise bu krizin yönetiminde hemen tüm ülkelerde en başat unsur olduğu tüm yaşananlardan sonra ortaya çıktı.
Böyle bir ortamda küresel krizin
Türkiye'yi nasıl ve ne derinlikte etkileyeceği meselesi orta yerde duruyor. Dünyadaki yeni iş bölümünde bu ülke ekonomisinin kendisine nasıl bir yer bulması gerektiği sorusu cevap bekliyor. Belki hepsinden önemlisi bizi yönetenlerin dünyadaki krizin boyutlarını anlayıp anlamadıkları belli değil. CHP Meclis grubu içinde eski DPT başkanı İlhan Kesici ve eski Hazine Müsteşarı Faik Öztrak bulunuyor.
Öztrak 2001 krizi sırasında en etkili konumda bulunan üç yöneticiden de birisiydi. Bu konularda deneyimli. Ancak kendi partileri bu iki teknisyen siyasetçiden yararlanma gereği duymuyor. Sosyal demokrat olma iddiasındaki bu parti
krizin yaktığı iş sahipleri, işçiler ve diğerleriyle ilgili herhangi bir şey söyleme gereği duymuyor. Dahası kendisinin bilinen bir ekonomik programı yok.
Peki anamuhalefet partisinin yaşanan küresel kriz,
Türkiye'ye bunun etkileri, bu etkileri en aza indirme, krizin yaratacağı yeni koşullar için gerekli önlemler alma ve bir
ekonomik vizyon paylaşma gibi bir yükümlülüğü yok mu?
Türkiye'nin geleceğiyle ilgili, bu ülkede iş yapan, çalışan, dükkanını, işyerini çevirmeye uğraşan insanların kaygılarına, beklentilerine hatta çaresizliklerine bu denli bigane kalınarak siyaset yapılır mı? Bunu yapan bir parti bırakın bir ülkeyi bir çiftliğı yönetmeye talip olabilir mi? Olursa ciddiye alınabilir mi?
Türkiye bu denli sorumsuz bir siyaset sınıfına müstahak değil. Olmamalı.
Yayın tarihi: 30 Kasım 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/30//haber,27C6EBAB5A424BCB9FEC35241592E095.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.