Hindistan'ın Mumbai kentini hedef alana son terörist saldırıdan Türk kamuoyunun aklında kalan sahne, Türk ailenin Fatiha suresini okuyarak canlarını kurtarmaları olmuştur.
Eşi Meltem Müezzinoğlu ile birlikte teröristlerin eline düşen Seyfi Müezzinoğlu, kurtarıldıktan sonra yaşadıklarını anlatırken
"Gözümüzün önünde 10 kişi öldürüldü" demişti.
Silahlı bir grubun Oberoi otelin restoranına gelerek ateş etmeye başladığını belirten Müezzinoğlu kurtuluş anını şöyle anlatmıştı:
- Bazı kişiler kaçtı, bazıları masaların altına saklandı. Ateş açtılar. Gözümüzün önünde 10 kişi öldürüldü Herkesten pasaport istediler. Teröristlere Müslüman olduğumuzu söyledik. Sünnet işaretini sordular. İsteselerdi pantolonumu indirip gösterirdim tabi. Sonra Fatiha suresini okumamı istediler. Hemen duaya başlayıp okudum. Yarısına gelince 'tamam' dediler. Bizi bir başka odaya kilitlediler. Kurtulduk. Müezzinoğlu ailesinin kurtulmalarına tabii ki sevindik.
Ama sadece başka dinlerden oldukları için katledilen diğer insanları düşününce, olayın dehşetini iyice anlıyorsunuz.
Bu teröristler İslam dini adına katliam yaparlarken, acaba hangi mantık ve ahlak anlayışı çerçevesinde İslam'a hizmet ettiklerini düşünüyorlardı.
Aslında
"Din" , "Devlet" ve "Rejim " benzeri kurumların koruyucuları olduklarını varsayan kadrolar, korumak için neleri tahrip edebileceklerini hep düşünmelidirler.
İcra etmek ve korunmak 1997-2004 arasında CIA Direktörü olan George Tenet, bu göreve atanırken Merkezi İstihbarat Örgütü'nün varlık felsefesini şöyle yorumlamıştı:
- CIA'nın işlevi demokrasiyi icra etmek değil, demokrasiyi korumaktır. Gerçi Tenet'in anılarını
( At The Center Of The Storm 2007, Harper Collins) okurken icra etmekle korumak arasındaki çizginin zaman zaman çok inceldiğini görürsünüz.
Ama anayasal demokrasinin kurumsallaştığı ve hukukun üstünlüğünün kutsandığı toplumlarda
, "ülkeyi korumak" ile
"demokrasiyi korumak" eşanlamlı hale gelmiştir.
Amerika da bu ülkelerden biridir.
Buna karşı bazı toplumlarda ise bazı kurumlar
"demokrasiyi koruyoruz" gerekçesiyle demokrasiye müdahale edebilirler.
Bir kişinin veya bir oligarşinin doğrularının ülkenin doğruları olarak kabul edilmesi, farklı olanların ve farklı düşünenlerin susturulup bastırılması, bunun da
"Ulusal çıkarlar ve rejimin temel ilkeleri" gibi gerekçelere bağlanması, varlık sebepleri anayasal demokrasiyi korumak olan kurumları, demokrasinin tehdidi haline getiriverir.
Ezberler hayat mı kurtarır? Tıpkı Mumbai'yi vuran teröristler İslam adına katliam yaparak İslam'ı koruduklarını sanırken hem dine hem insanlığa ne kadar büyük yaralar açtıklarını bilmiyorlarsa,
"rejimi koruyoruz" diyerek resmi ideolojinin ezberlerini tekrarlamayanları susturanlar da, rejimi öyle yaraladıklarını düşünmezler.
Dinin siyasal ideoloji haline dönüşmesi ile, siyasal ideolojinin dine dönüşmesi arasında fazla fark yoktur.
İki durumda da özgür düşünce, farklılıkların birlikteliği, temel hak ve özgürlükler, çoğulcu demokrasi devre dışı bırakılır.
Mumbai'deki otelde Fatiha okuyamadıkları için öldürülenleri unutmamız mümkün mü?
Yayın tarihi: 3 Aralık 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/03//haber,ECFD687504AC47928B5072D6193A99D1.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.