Dünyada her şeyin değiştiğini ve artık Amerika'da bir kara derilinin Başkan bile olduğunu söyleyenler
"Türkiye ne kadar değişti" sorusu seslendirilince nedense duraksıyorlar.
Oysa
Türkiye'de de her şey değişti.
Hele siyasette bu değişim kaç kez deprem şiddetinde yaşanmadı mı?
Ama değişmeyen bir şey var... O da değişime karşı yaklaşımımızdaki değişmezliktir.
Yıllarımızı
"Din elden gidiyor" ve
"Laiklik elden gidiyor" diye ağlayıp inleyen ve birbirleriyle kavga eden her kanattan köktencilerin arasında kalarak geçirmedik mi?
Onların ağlayıp inlemeleri arasında, dünya da
Türkiye'de sürekli değişti.
Ama bu kavganın konusu hiç değişmedi.
AK Parti'nin iktidarda bulunduğu son altı yıl boyunca da bu değişmezliğin gök kubbemizde sürekli yankılandığını işitmedik mi?
Birileri
"İran'a mı yoksa Malezya'ya mı benzeyeceğiz" sorusu üzerine düşünce ve siyaset dünyalarını kilitlemediler mi?
Bereket toplumun bilinci ve özgüveni var.
Ayrıca dünya gerçeklerine açık aydınlar da var bu toplumda.
"Kime benzeyeceğiz" kargaşasının arasında Sosyolog Nilüfer Göle, iki yıl önce Yeni Şafak'tan Murat Aksoy'la yaptığı söyleşide şöyle diyordu:
Kime benziyoruz? - Türkiye bazı açılardan Ortadoğu ülkeleri ile benzerlik taşıyabilir ama aynı zamanda Avrupa ülkelerine de (İspanya, Portekiz) benzeyen tarafları var. Çünkü Türkiye heterojen bir kültürel çoğulculuğa ve demokrasi deneyimine sahip. Burada ek olarak şunu söylemek gerek, laik kesim içinde ciddi bir demokrat kesim oluştu. Bu demokratlar laik-İslamcı çatışmasını aştılar ve AK Parti'
yi içlerine sindirdiler. Bu, demokratların İslamileşmesi anlamına gelmedi. Bu gözlemin doğruluğunu, Deniz Baykal'ın çarşaflı hanımlara CHP rozeti takması ile de görmedik mi?
Şimdi kim kalkıp da,
"Deniz Baykal CHP'yi İslamileştirdi" diyebilir mesela?
"Deniz Baykal demokratlaşıyor" demek daha doğru olmaz mı?
Başka bir deyişle AK Partililer nasıl Milli Görüş'çü kökenlerini hatırlatanlara
"Biz değiştik" diyorlarsa, CHP'liler de jakoben laikliğe dayalı kökenlerini hatırlatanlara çarşaflı üyelerini gösterip
"Biz değiştik" diyebilirler artık.
Global bir gerçek var.
İdeolojilerin buharlaşmaları ertesinde, din her kesimde ideolojik içerikler de kazanmaya başlamadı mı? Örneğin El Kaide
"Vahabi İslam"ı anti-emperyalist ve anti-Amerikan bir siyasal ideoloji olarak yorumlayıp, bunu terörizminin düşünsel dayanağı yapıyor. Bunun başka bir türü de, İran'daki Humeynici ideolojinin
"Şii İslam"ı, anti-Siyonizme ve anti-Amerikanizme düşünce kaynağı olarak sunmasıdır.
Laikliği siyasallaştırmak Biz yaşanan deneylerin ve demokratik tecrübemizin ışığında dinin siyasallaşmasına karşı laikliği siyasallaştırmanın çözüm olmadığını görmek durundayız.
Bunu Saddam Hüseyin böyle yapmamış mıydı? Saddam laikliği, Şii mezhebinin Irak siyasetinde ağırlık kazanmasını önlemek için kullanıyor, din yerine Arap milliyetçiliğini ön plana çıkartıyordu. Saddam'ın rejimi, Ortadoğu'nun ne İran'ındakine, ne de Suudi Arabistan'ındakine benziyordu. Saddam tipik bir faşist diktatördü. İspanya'nın Franco'su da faşistti ama laik değildi. Katolik dinini rejimine dayanak yapmıştı. Saddam ise, laikliği faşizmi ile birleştirmişti.
Neticede AK Parti'nin kökenindeki
"Siyasal İslam" esintisinin
"Muhafazakar demokrat"lığa ve CHP'nin genlerindeki
"Totaliter cumhuriyetçilik"in sosyal demokratlığa dönüşmesi, bizdeki değişmezlerin değişmesinin işareti olabilir.
Yayın tarihi: 24 Kasım 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/24//haber,2064CC1582404F31BB49E9BED31D4BA5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.