Tarihte benzer olaylar benzer sonuçlar doğurur.
Ama bu bir tekrar değildir. Değişen zamanla, bütün koşullar da değişir.
Bugünlerde hepimizin ilgilenmek zorunda olduğumuz
"Global ekonomik kriz" de insanlığın yaşadığı ilk global ekonomik kriz değil.
Ne var ki globalleşmenin boyutları da, ekonomilerin yapısı da, iletişimin ve etkilenimin hızı da değiştiği gibi, bu son krizin yansımaları da eski krizlerden farklı tablolar sergiliyor.
Örneğin yazılı hafızalardaki en büyük ekonomik bunalım olan
"1929 Krizi" ertesindeki 36 ayda NewYork Borsası'ndaki şirketlerin hisse senetlerinin değerleri yüzde 88, Amerika'nın ulusal geliri yüzde 14 düşmüştü.
1931'de her altı Amerikalı'dan biri işsizdi.
Bugüne baktığımızda ise, DowJones'daki değer düşüşü yüzde 16... Her on altı Amerikalı'dan biri işsiz.
1929 Krizi'nin siyasal sonucu Roosevelt'in (1932) Başkan seçilmesi oldu.
"New Deal" programı ile yola çıkan Roosevelt, bir yanda büyük kamu yatırımları ile ekonomiye devletçi kan verirken, sanayi işletmelerine de toplu sözleşme zorunluluğu getirdi.
Bu son ekonomik krizin siyasal yan ürününü de Obama'nın Başkan olması şeklinde herhalde yorumlayabiliriz.
Gelelim bizim yalnız olduğunu zannettiğimiz güzel
Türkiye'mize...
Biz de etkilenmiştik Nasıl şimdiki global ekonomik kriz
Türkiye'yi de etkiliyorsa ve bir şeyler değişmek durumundaysa, 1929 Krizi de
Türkiye'yi etkilemiş ve değiştirmişti.
İşsizlik ve durgunluk halk kitlelerini yönetime karşı saflara itince çok partili demokrasi denemesi 1930'un ortasında başlayıp aynı yılın sonunda bitecek ve Serbest Fırka'nın kapanması (veya kapatılması) ile sonuçlanacaktır.
Kambiyo kontrollü rejim yani Türk Parasını Koruma Kanunu, Merkez Bankası'nın kurulması, yeni vergiler, sıkı tasarruf tedbirleri 1930'u izleyen dönemlerdeki haberlerin ağırlığını oluşturur. Örneğin milletvekillerinin (mebuslar) maaşları 500 liradan 350 liraya düşürülür.
Siyasal alanda ise, Tek Parti CHP'nin yeniden yapılandırılması ve yeni bir Program yazılması çalışmaları başlar.
Dönemin CHP ideologu sayılan ve
"Lider"in görüşlerini yansıttığı bilinen Falih Rıfkı (Atay)
"Moskova-Roma" kitabında şöyle özetler arayışları:
- Türk yığınlarının terbiyesi için Moskova'nın yığın terbiyesi metodları, devletçi Türk iktisatçılığı için de Faşizmin korporasyon metodları... Dönemin havasını anlamak için 1931 yılının 10-18 Mayıs günlerinde toplanan CHP 3'üncü Büyük Kongresi zabıtlarından bir bölümü aktaralım:
Bakanlara merkep alınsın Emin (Sazak)- Hazarda ordu kamyon ve saire kullanmayarak araba kullanmalı, hatta bizim vekillerimizin (bakanlar) eski süslü (atlı) arabalardan kullanmaları lazım gelir.Yahya Galip- Birer süslü merkep tedarik etmek de mümkündür.Emin Sazak- Aç kalıp sefil olmaktansa merkebe binmek daha şereflidir. (Doğru sesleri) Numune olarak vekiller (bakanlar) otomobillerini garaja çekip yerine birer at arabası alsınlar. Bu suretle biz de 5-10 şinik fazla arpa satmış oluruz. Bu konuşmalar ertesinde söz alan CHP Genel Sekreteri (Katib-i Umumi) Recep (Peker) Bey, memlekette her kesimde yoksulluk olduğunu, işçilerin günlük yevmiyelerinin 50 kuruşa düştüğünü, çiftçileri tutarken diğer sınıfları unutmanın yanlış olacağını söyler.
Bu arada İstanbul milletvekilleri
"Kendi gıdasını temin için çalışan amelemizden Kazanç Vergisi alınmasın" önerisi getirirler. Ama Maliye Bakanı Abdülhalik Bey,
"Zaten ameleler için günde 50 kuruşluk muafiyet var" diyerek bu öneriyi reddeder.
Bu tür konulara gerçekten ilgi duyuyorsanız, yüzlerce kitap var bunları irdeleyen.
Ama hep söylediğimiz gibi geçen haftanın uzak tarih gibi görüldüğü bir ortamda, medya arkeolojisi yapmak abesle uğraşmaktan öteye bir çaba olamaz.
Yayın tarihi: 30 Kasım 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/30//haber,8A1A3D9BD90445119E3218E234E4300B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.