kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Aralık 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Ateş olsalar cürümleri kadar yeri yakacak olanlar...

Nasrettin Hoca eşeğini kaybetmiş.
"Eşeğimi hemen bulmazsanız ben yapacağımı bilirim" diye bağırarak dolaşıyor, tüm çevreye öfke saçıyormuş.
Ürküntü içindeki halk dağ taş arayıp sonunda kayıp eşeği bulmuşlar, Hoca'ya getirmişler.
Aralarından biri Hoca'ya sormuş:
- Hocam, eşeği bulamasaydık ne yapacaktın?
Nasrettin Hoca, soruyu sorana şöyle bir bakmış,
- Ne mi yapacaktım? Yeni bir eşek alacaktım herhalde,
demiş.
Aslında "Ateş olsa cürmü kadar yer yakar" deyişinin toplumdaki her kişi ve kurum için anlam ifade ettiğini bilmemiz gerekiyor.
Ama bazıları öyle havalıdır ki, olduklarından fazla güçlü görünürler.
Özellikle medya organlarının bu duruma düşmekten sakınmaları gerekiyor.
Biri siyasetten diğeri ticaretten iki örnek var önümüzde.
Kendilerinin topluma yön verdiğini, ana eğilimleri yansıttıklarını sürekli vurgulayan medyalar gerçekten etkili olsalardı, AK Parti'nin iki kez seçim kazanması da, Erdoğan'ın Başbakan ve Abdullah Gül'ün de Cumhurbaşkanı olması da mümkün değildi.

Turkcell örneği
Aynı şekilde en büyük medya grubunun boykot etmekle kalmayıp, yıpratıcı haberlerine konu ettiği Turkcell'in de, ülkenin en güçlü GSM operatörü olarak yarışı sürdürmesi düşünülemezdi.
Bu sadece Türkiye için böyle değil ki.
Eğer bir ülkede veya dünyada bir yönetim için negatif rüzgarlar esiyorsa, o yönetimi bütün medyalar tutup övseler de bu işe yaramaz.
Bu gerçeğin Türkiye'de de, dünyada da defalarca doğrulandığını görmedik mi?
Muhalif seslerin susturulduğu, kitle iletişim araçlarının totaliter yönetimin denetiminde olduğu hangi rejim sonuna kadar ayakta kalabildi?
Bir başka siyasi gerçek de şöyle ifade edilebilir...
Seçmenler (veya halk) sadece tepkiye dayalı seçim yapmıyor.
Örneğin Türkiye'nin çözüm bekleyen ve kitleleri bunaltan sorunlarına dayalı olarak iktidarların durumları belirlenseydi, hiçbir iktidarın iki yıldan fazla iş başında kalması mümkün olmazdı.
Hatırladığımız tarihte hangi dönemde işçilerin, memurların, öğretmenlerin, öğrencilerin, hastaların ve doktorların, ihracatçıların, sanayicilerin, büyük holdinglerin ve küçük işletmelerin, esnafın, çiftçinin mutlu olduklarını gördük?

Durum hep aynı gibi
"Siftah yapmadan kepenk kapadık" yakınmasını hemen her dönemde duymadık mı?
Seçmen kendisi gibi olan, yani durumdan sürekli şikayet eden siyasetçilere oy vermiyor.
"Ben bu sorunları çözerim" diyen, ümit vaat eden, icraat programı olduğuna inanılan kadrolar seçimlerde kazanıyor.
Ayrıca genel seçimlerde gazetelere veya köşe yazarlarına değil liderlere, siyasi partilere oy veriliyor. Yerel seçimlerde de hizmet eden veya hizmet edeceğine inanan kadroları destekliyor seçmenler.
Önümüzdeki dönemde bu gerçeklerin birer kez daha doğrulandığını göreceğiz.
Şöyle bir dolaşın ve dinleyin toplumun değişik kesimlerini...
Ekonomik durgunluğun yansımalarını ve yakınmaları hemen duyarsınız.
Buna karşı bu yılgınlıkları gidereceğine inanılan kadrolar konusunda kitlesel bir beklenti rüzgarını hissedemiyorsunuz.
Veya son global krizle kapitalist sistemin çöktüğünü vurgulayanların savları toplumları etkileseydi, tüm dünyada komünist partilerin yıldızı parlamaz mıydı?