kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Ekim 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Orda bir köy var, uzakta..

Ebru Uygun .. İşte bu okula asıl adı verilmesi gereken insan o.. Toçev'in, yani Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı'nın her şeyi.. Kendini Anadolu Çocuklarının okumasına vakfetmiş bir idealist.. Koşuyor, koşturuyor.. Elinden geçen, hayvan bağlasan durmazdan, çocukların içinde sıcacık, sevgiyle okuyacakları yuvalara dönüşen köy okulu sayısı, Hacılar'la 181 olmuştu. Öyle hızla sürüyor ki çalışmaları.. O günden bu yana 200'e yaklaşmışlar..
Bu hız Milli Eğitim Bakanlığı'nda olsa, bu ülkede eğitim sorunu kalmaz..
Hemen yanında da benim sevgili dostum, sanatçı, tiyatrocu Hakan Bilgin .. Açtıkları her okula, bir de çocuk tiyatrosu götürüyorlar. Çocuklar hayatlarında ilk kez tiyatro da izliyorlar..
Bu nasıl bir yüceliktir..
Ebru açılış töreninde çocuklara konuştu..
"Hayallerine sınır tanımayın" dedi.. "İki sınıflı bir köy okulundan ne köy olur ne kasaba" umutsuzluğuna kapılabilir ya minnacık beyinler..
"Bu ilk adım" dedi.. "Bu adımı atarken, hayal kurun, sınırsız.. Ulaşırsınız.."
Bu ne güzel bir yaşam dersi, yaşam felsefesiydi..
Ben çıkınca "Üstelik günümüzde hayallerimizle gerçek arasındaki mesafe de azalıyor" dedim..
Ben bilgisayarı hayatımda ilk gördüğümde Siyasal Bilgiler Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiydim. Okul randevu almıştı da, 15 öğrenci torpilli olarak gökdelendeki IBM'e gidip iki metre mesafeden bakmıştık, "Vay be" diyerek.. Bir oda büyüklüğündeydi. Kaydı da minnacık çipe değil, araba tekerleği büyüklüğündeki kasnağa sarılı 10 santim genişliğinde teybe yaparak.. Bugün Hacılar Köyü İlköğretim Okulunun içinde açılan ana okulunda, yani okuma yazmanın da öncesindeki çocukların sınıfında bilgisayar var..
Ben hayatımda ilk çocuk bahçesini orta okul ikide, babamın tayini Ankara'ya çıkınca gördüm.. Ebru, Hacılar Köyü Okulunun bahçesine, o tatlı, o şirin bahçeye bir de çocuk bahçesi oturtmuş, rengârenk..
Yahu uzağa gitmeye ne hacet..
20 yıl evvel Kaptan Kirk'in elinde görüp de "Bilim Kurgu" hayali içinde iç çekerek izlediğimiz sadece konuşmaya yarayan cep telefonunu bugün kız arkadaşıma hediye etmeye kalksam, kafama atar..
IBM'in gökdelendeki bilgisayarı, hem de bin misli kapasite ile, o telefonun içine girdi bugün..
Dilber. . Kurdelayı birlikte kestik. Sınıfa beraber girdik.. Beşinci sınıf öğrencisiymiş..
"Ne olacaksın" dedim..
"Doktor" dedi.. "Ama büyük doktor. Amerika'da okuyacağım. Eğer o zamana kadar yaşarsa, dönüp annemi iyileştireceğim.. Bel fıtığı hastası.."
Bir köy ilkokulu öğrencisi, Türkçeyi bu kadar mı güzel, bu kadar mı aksansız konuşur.. Bu kadar mı düşünür, bu kadar mı ifade eder..
İşte Ebru'nun istediği gençlik.. Hayallerine sınır tanımayan..
Dilber Amerika'ya gidecek.. İnanıyorum..
Yanımdan ayırmadım. Yemekte yanıma aldım.. Köy kadınlarının elleriyle hazırladıkları sofrada, Zaho Bacının o ünlü kırmızı biber dolmasını gördüm, zehir zemberek.. 60 yıl öncesini hatırlayıp, gene salya sümük, gene gözlerimden yaşlar akarak yedim, bu defa hafifletici yoğurt da yoktu üstelik, ama nasıl lezzetliydi ve o yemekte Dilber'in nasıl iyi eğitilmiş, nasıl kibar, nasıl terbiyeli, nasıl harika bir çocuk olduğuna bir daha şahit oldum. Ailesine de, hocalarına da alkış..
..Ve de salıya devam..