Pazar notları
Fernando Pessoa'nın çalıştığı şirketin patronu çalışanların toplu fotoğraf çektirmesini ister. Portekizli usta şair hiç istemeyerek de olsa bu olayda yer almak zorunda kalır.
Fotoğraf çekilir. Sonra herkes heyecanla bekler sonucu. O gün Pessoa da bakar fotoğrafa! Ve haliyle ilk önce grup içinde kendini arar, görür ve yıkılır. Suratı berbattır. "Etsiz ve ifadesiz suratımda beni öteki yüzlerden ayıracak hiçbir zeka, canlılık ya da adını koyamadığım şeyin belirtisi yoktu" diye anlatır ilk izlenimini. Görüntüsünü anlamsız ve değersiz bulur. Sonra ne olur, biliyor musunuz? Hepimizin sık sık başımıza geldiği gibi işyerindeki şefi hoş bir şey söylemenin hevesiyle "çok iyi çıkmışsınız, tam kendiniz gibi" der ona! O anki duygusunu "Huzursuzluğun Kitabı"nda şöyle özetler Pessoa: "Beni kaldırıp çöpe atsaydı daha iyiydi!"
TDK sözlüğüne bakarsak insanın mutlu olması imkansız. Sözlük "mutluluk" için şöyle diyor: "Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu."
Mutluluk dediğimiz bir "an"dır ya da o "an"ların bir tespih tanesi gibi art arda dizilmesidir, diyenler haklı mı peki? O "an"lar haz ve neşe anları olmasın sakın! Nitekim mutluluk analizleri yapan davranış bilimciler böyle diyorlar. İçinde hayatı bütünüyle kucaklayan bir tatmin duygusu taşımayan "mutluluk"tan söz etmek gerçekten anlamlı mı? Hayır.
Mesut insan mutlu insan mı? Kavramların, sözcüklerin kültürel kökleri ve tarihsel yüklerini yok saymak doğru olmaz! "Saadet" ve "mesut" Arapça " Sa'd" kökünden geliyor. " Sa'd "ın iki anlamı var: Kutluluk ve uğurluluk. Yani "mesut insan" aslında/özünde "kutlu olanla teması olan insan" demek. Bu bakımdan diyebiliriz ki, baştan aşağı "din dışı" (seküler) bir hayat sürdüren; çok sıkıştığında ancak vicdanına sığınabilen modern insan "mesut" olamaz!
İkindi vakti... İlkyaz güneşi duvarı aşıp avludaki begonvilin üzerine düşüyor. Masanın üzerindeki bardakta buzlu su beni bekliyor. Arkamdaki oda kapısından yeni yıkanıp serilmiş çarşafların kokusu geliyor. Kaydedilmiş mesajlara bakıp yüzümde sakin bir gülümsemeyle cep telefonumu kapatıyorum. Sedire uzanıyorum sonra... Bu ne? Huzur mu? Mutluluk mu? Yoksa ne?
Ruhları kardeş vücutları yabancı çiftler... Ne kadar çoklar!
Bastırılmak istenen bilgi: Aşk cinselliği sever ama cinsellik aşkı sevmez!
Bazen şöyle bir kanıya kapılıyorum: Kadınlar bir gün birilerine anlatılmayacak bir yaşamı yaşamaya değer bulmuyorlar. Eğer anlatılmayacaksa, dile dökülmeyecek, yeniden hikaye edilmeyecekse bu yaşamın en küçük bir anının bile onlar için bir anlamı yok sanki! Hatta... Evet, hatta bir de fotoğraflansın istiyorlar! Kadınların gündelik hayat fotoğraflarından çok hoşlanmasının altında galiba bu yatıyor.
Yayın tarihi: 26 Ekim 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/26//babaoglu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.