Bizim anayasal düzenimizi üzerinde kurduğumuz çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin şifresi,
"Farklıların birlikte yaşamaları"dır.
Farklı görüşlerin, çıkarların, coğrafyaların ve her çeşit inancın, ideolojinin, siyasi partilerin mensupları kendileri gibi olmayanlara veya düşünmeyenlere çok öfkelenebilirler.
Hatta bu öfkeler kamplaşmalara da dayanabilir.
Ama son değerlendirmede, herkes ve her kesim birlikte yaşamayı, kendisi gibi olmayana tahammül etmeyi kabullenmiştir.
Daha da ötesi, kendisi gibi olmayan ve düşünmeyenler açık, serbest, hukuk denetimindeki seçimde kazandıkları zaman, onların meşruiyeti tartışılmaz.
"Sadece bizim kazandığımız seçimler meşrudur" veya
"Cahillerin ve bilinçsiz kesimlerin oyu ağır bastı" benzeri söylemlerin, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasilerde yeri yoktur.
Neticede demokrasinin siyasi partiler için kaçınılmaz gereği insanları ikna edip, oy almak ve iktidar olmaktır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin partisinin dünkü grup toplantısında yaptığı konuşmayı dinlerken, yine demokrasinin alfabesinde yazılı olan yukarıdaki hususları düşündüm.
Sayın Bahçeli'yi endişelendiren terördeki tırmanışın, bu satırların yazarını da, toplumun geniş kesimlerini olduğu gibi olumsuz etkilememesi mümkün değil.
Öfke siyaseti Siyasetin terörle kaynaşması, demokrasi için en kabul edilemez durum.
Eğer Güneydoğu Sorunu içinde bir Kürt Realitesi varsa, bunun gereklerinin yapılmasının yolu terörizmden asla geçmiyor.
Terörizmi siyasetin aracı olarak görenler, kendi davalarını da, kana, ateşe ve şiddete kurban ederler.
Ancak aynı şekilde terörü kınayan ve demokrasinin aktörleri olan siyasetçilerin de üsluplarında, şiddetten, nefretten uzak durmaları şarttır.
Kelimeleri birer mermi gibi alıp hitabetin namlusuna sürmek ve demokrasinin diğer aktörlerini
"hain", "işbirlikçi", "gafil" benzeri tanımlara konu etmek de, terörizmin aradığı ortama yol hazırlar.
Siyasetçilerden beklenilen öfkelerin yanında çözümlerin de topluma sunulmasıdır.
Şu anda Güneydoğu'ya ilişkin acil gelişmelerden biri de mart ayında yapılacak yerel seçimlerdir.
Türkiye'nin tüm bölgelerinde halktan oy alıp TBMM'de grup kurabilen partilerden sadece AK Parti, Güneydoğu yöresinde de varlığını sürdürmekte.
Buna karşı bölge insanının geniş ölçüde desteklediği DTP, başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu kentlerinin belediyelerine hâkim.
Seçmeni çekebilmeliler Burada MHP Genel Başkanı Bahçeli'den de, CHP Genel Başkanı Baykal'dan da beklenilen, iktidarın Güneydoğu ve terörle mücadele politikasını eleştirdikleri kadar, bölge insanının oylarını almak için gereken siyasi kararlılığı sergilemeleridir.
Ülkenin tümünde bütünlüğe dönük iradenin var olduğunu kanıtlamanın bir yolu da budur.
Bu bölgede seçmen AK Parti'ye oy verdiğine göre MHP'ye de, CHP'ye de oy verebilir. Yeter ki bu partiler de gerekli çalışmaları yapsınlar, en iyi adayları belirlesinler ve bölge insanına
Türkiye'nin Doğusu ve Batısı arasında bir fark olmadığını, aynı geleceği paylaştığımızı anlatsınlar.
Ve bu arada bugün bir siyasi parti veya bir iktidar, soruna siyasi yollarla çözüm arıyorsa, diyalog kanallarını açmaya çalışıyorsa bunu hemen kınamak, ihanet ve gafletle suçlamak yöntemi bırakılsın.
Demokratik siyasetin gereği budur.
TBMM'de temsil edilen DTP'nin milletvekileri ile AK Partililer aynı masada yemek yedikleri için, bunu kınamak kolaydır.
Ayrıca belki o DTP'li milletvekillerini de, PKK'lılar kınıyor olabilirler.
Yayın tarihi: 22 Ekim 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/22//haber,CA5E949336874423B7B626D7C6621B42.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.