HBK
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?HBK
Anadolu-İstanbul meydan muharebeleri-2
Pazartesi günü yazdığım yazı hem beklediğim hem beklemediğim ölçülerde yankı uyandırdı. Görüşlerimin yeni ve özgün olduğu öne sürüldü. Belki Doğan-Erdoğan tartışmasına bakış açısı olarak yenidir ama hemen belirteyim ki ben bu düşüncelerimi ilk kez Türk Sağı ve AKP isimli kitabımda açıkladım. O kitabımda öne sürdüğüm görüş AKP'nin Anadolu sermayesine-burjuvazisine dayanan yeni bir parti olduğu şeklindeydi. O kesim AKP'yi iktidara taşımıştı. AKP de şimdi o kesimi daha fazla güçlendirmek için çalışacaktı.
Son altı yıl bu gerçekte gizlidir. Sadece burjuvazi-sermaye ilişkisi olarak değil, halk arasında kendisine özgü bir örgütlenme ve dayanışma modeli geliştirerek de bu dönem devam ediyor. Bugünkü tartışma böyle bir dönüşümün odak noktası. Çünkü bugüne kadar İstanbul burjuvazisi kendisini medya aracılığıyla etkinleştirmişti. O medya gruplarının neler yaptığı 1990'lardan sonrasına bakarak anlaşılabilir. Erdoğan şimdi o kesime yüklenerek temsilcisi olduğu çevreyi onlardan ayrıştırıyor. Bunu çok katı bir biçimde vurguluyor. Açıkça onlar ve biz ayrımını pekiştiriyor. İşte bu noktada iki şey söyleyeyim.
1. 1950'den bu yana iktidarlar basınla çatışınca ecellerini davet ederlerdi. Bu defa öyle olmuyor. Herkes açıkça görüyor ki, Başbakanın üslubu, tavrı ne kadar yanlış ve demokratik bakımdan ne kertede zarar verici olursa olsun bu tartışma ona prim yaptırıyor. Bu 1990'lardan beri devam eden suiistimale dayalı siyaset-iş dünyası ilişkisinden halkın duyduğu tepkinin bir uzantısıdır ve AKP'yi 2002'de iş başına getiren o tepkinin hâlâ bütün canlılığıyla devam ettiğini göstermektedir. Buna bağlı olarak şunu ekleyeyim: önümüzdeki yerel seçimlerde AKP'nin stratejisi bellidir. AKP İstanbul burjuvazisine çatarak, yüklenerek siyaset yapacaktır.
2. Niye daha önceki dönemlerde basınla ve yerleşik İstanbul burjuvazisiyle çatışanlar yaralanıyor, mağlup oluyordu da bu defa iş öyle tecelli etmiyor? Nedeni çok açık. Bugün Anadolu'da yerleşik ve artık çok güçlü bir sermaye var. Anadolu kendisine özgü bir dayanışma ağı içinde yaşıyor. Muhafazakâr sermaye eskiden sadece el işçiliği (manifaktür) düzeyinde üretim yapıyordu ve sermayesi de kazancı da kendisinden başkasına destek olmaya yetmiyordu. Şimdi o kesim tam anlamıyla sanayi temelinde bir burjuvaziye dönüşüyor. Daha iyi eğitim veriyor kendisinden sonraki kuşaklara, yardımlaşma-hayırseverlik ilişkisi içinde çok daha geniş bir taban yaratıyor.
Fakat hepsinden önemlisi merkezi ve yerel iktidarı neredeyse mutlak bir güçle ele geçirdiği için devlet elindeki rantın kendisine aktarılmasına olanak buluyor. Şunu açık konuşalım: imar sorunu sadece Hilton ve Aydın Doğan için geçerli değildir. Bütün yerel yönetimler ve bütün sermaye için geçerlidir. Muhafazakâr sermaye de bu sistemden pay almaktadır. Kaldı ki, AKP açıkça dağıtım ekonomisiyle kendisine bir taban yaratmakta ve rant kullanımını yaygınlaştırmaktadır.
Bütün bunları ben
'devrim' diye nitelendirdim, son yazımda. Kuvvetli bir kavram devrim. Ona olumlu veya olumsuz bir anlam yüklemiyorum. Hatta olumsuz boyutu daha fazla. Ama devrim böyledir: Burke Fransız Devrimi'ne karşıydı, bazıları da onu alkışlıyordu.
Ortada alıştığımız klasik yapıyı kökünden sarsmış bir yeni düzen var. Sadece Anadolu değil metropoller de bugün yeni bir insan ve siyaset coğrafyası yansıtıyor. Öncekinden farklı olarak
ortada artık mutlak manada kontrol edilemeyen bir toplumsal yapı var. Bu önemlidir.
Bu yeni bir siyasal yapı inşa edecek bir husustur ki, işte bunu yarın ele alayım.
Not: Gördüğünüz üzere gazetede yerimi değiştirdim. Yazı günlerimi de değiştirdim. Bundan sonra bu sayfada pazartesi, çarşamba, perşembe ve cumartesi günleri yazacağım.
Yayın tarihi: 17 Eylül 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/17//haber,C62A7B742EC64392BD04418F4120EFCD.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.