kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
23 Eylül 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Çoğulcu demokrasi ekonomik istikrarın da güvencesidir

Sovyetler Birliği'nin çöküp dağılmasının sorumlusu olarak Gorbaçov'u gösterenler, Çin'i hatırlatıp şöyle diyorlardı:
- Gorbaçov "glasnost"la şeffaflığı yani demokrasiyi, "perestroika" ile de ekonomide yeniden yapılanmayı getirmek istedi. Demokrasi yerine anarşi geldi ve sistem tümden çöktü. Oysa Çin otoriter rejimi koruyarak yeniden yapılanmasını gerçekleştirip, serbest pazar modeline geçti.
Sovyetler sonrası Rusya'ya baktığınızda ve özellikle Putin dönemini ele aldığınızda, yukarıdaki eleştiriler dikkate alınmış izlenimine kapılırsınız.
Bazılarının "Putinizm" diye nitelediği bu modelde merkezde otoriter bir siyasi rejim vardır. Ama ekonomi dünyaya açıktır.
Petrol ve doğalgaz gelirleri iyi olduğu sürece bu modelin başarılı olacağı varsayılmaktaydı. Çin'e de tüm dünya "Çağın ekonomik mucizesi" biçiminde bakıyordu.
Global ekonomik dalgalanmanın yansımaları, her olayı olduğu gibi, Çin ve Rusya örneklerini de daha derinine tahlil etmek gerektiğini ortaya koydu.

İstikrar ve demokrasi
Bir başka deyişle siyasette çoğulcu demokrasi ve şeffaflık olmadan, hukukun üstünlüğü benimsenmeden, ekonomide istikrarlı ve kalıcı başarılar elde etmek pek mümkün değil.
Neticede Çin, bizim "Nüfuz ticareti", "Kokuşmuşluk", "Devlet malı deniz/ yemeyen domuz" diye bildiğimiz bütün sosyoekonomik hastalıkları bünyesinde taşımakta.
Komünist Partili kadrolar, özellikle yerel yönetimlerde sürekli rüşvet almakla, adam kayırmakla, nepotizmle suçlanıyor. Çin ürünlerinde gerçek maliyet hesabı yok gibi. Global ekonomik gerçekler merkezi planlamanın gözetiminde piyasaya yansıtılmıyor. Enerji ve hammadde dış alımlarındaki yüksek fiyatlar, emeğin ucuzluğu ile dengelenirken, sosyal huzursuzluklar artıyor.
Üstelik Çin, silahlanmaya ve askeri harcamalara da giderek daha fazla pay ayırmakta.
Rusya'da da durum bu tür aksaklıkları yansıtmakta.
"Putin yönetimi" ile iyi geçinmeyen işletmelere de, girişimcilere de, muhaliflere de hayat hakkı yok. El koymalar günlük olaylardan... Bunun yanında Rusya bir askeri güç olarak ağırlığını koymaya karar verdi ve Gürcistan müdahalesi sonunda, gerek AB gerekse ABD ile arasını açtı.

Sermaye ürkektir
Sadece Gürcistan müdahalesi ertesinde Rusya piyasasından 35 milyar dolarlık yabancı sermayenin kaçtığı söylenmekte.
Amacım, bu iki ülke ekonomisinin ve siyasetinin ayrıntılarına girmek değil.
Buna zaten yerimizin darlığı izin vermiyor. Söylemek istediğim, istikrarlı demokrasi ve şeffaflık olmadan, istikrarlı ekonominin de olamayacağını vurgulamak.
Kendilerini "Muhafazakar demokrat" olarak niteleyen AK Parti iktidarının, "Demokratlık" konusuna ağırlık vermelerinin, ekonomideki başarılarına da katkı yapacağını söylemek istiyorum.
Dünkü Milliyet'te AİHM'nin eski yargıcı Rıza Türmen çok önemli bir uyarıda bulunmuş ve "Politikacı hoşgörülü olacak" ara başlığı altında şöyle yazmıştı:
- İfade özgürlüğü demokratik toplumun temellerinden biridir. Bu özgürlük, sadece lehte olan ya da zararsız bilgi ve düşünceleri değil, aynı zamanda incitici, şok edici, ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceleri de kapsar. Politikacı, siyasete girmekle bilinçli olarak, söylediği her kelimeyi ve yaptığı her işi gazetecilerin ve kamuoyunun dikkatli incelemesine açar. Bu nedenle daha geniş bir hoşgörüye sahip olmalıdır.

Ciddi uyarılar
- Kamuyu ilgilendiren konularda basını sınırlama alanı çok dardır. Kamuyu ilgilendiren konularda basını tartışmaya katılmaktan vazgeçirmeye yönelik önlemler ya da yaptırımlar AİHM tarafından kabul edilmez. Basının kamuoyuna haber ve bilgi verme görev ve sorumluluğu yanında kamuoyunun da bilgi alma hakkı vardır.
- Ayrıca AİHM birçok kararında, basını kamuoyunu bilgilendirme görevini yapmaktan vazgeçirmeye yönelen dolaylı önlemlerin bile, basın üzerinde doğuracağı olumsuz etkiler nedeni ile Sözleşme'nin ihlaline yol açtığı sonucuna varmıştır. Son günlerdeki tartışmaların, Türkiye'yi ulaşmayı taahhüt ettiği bu standartların gerisine götürdüğünü görmek endişe verici.
İç siyasetin kısır ikilemlerine kapılıp, çıkmaz sokaklarda öfkeli polemiklere kendini kaptırmak, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini tehlikeye sokabilir. Bu da ekonominin dramatik şoklara hedef olmasına dayanabilir.
Rıza Türmen'in bu uyarısını önemli bulduğumu söylemeliyim.
Neticede çoğulcu demokrasi, sade sağlıklı siyasetin ve özgürlüklerin değil, istikrarlı ekonominin de güvencesidir.