kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Erdoğan boykot önerdiği gazeteleri en fazla kendisi okumuyor mu?

Başbakan Erdoğan, AK Parti Ankara İl Teşkilatı'nın iftar yemeğindeki konuşmasında "Türkiye' de medya güvenilirliğini yitirdi ve kendini bitirdi" demiş.
Sonra da partililerine su çağrıyı yapmış:
- Onun için bundan sonra ben de diyorum ki partinin mensupları olarak yalan yanlış bu haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı başlatın, sürdürün ve bu gazeteleri evinize sokmayın. Almayın...
Partililerin kulaklarına hoş gelebilecek bu çağrının doğruluğunu ve gerçekçiliğini tartışmak da gerekiyor.
Örneğin bu çağrıyı dinleyen AK Partililerden biri kalkıp, Başbakan'a şu soruyu yöneltse:
- Sayın Başbakan... Siz bize belirli gazeteleri almayın ve okumayın diyorsunuz. Ama anladığımız kadarı ile bu gazeteleri en fazla siz alıp okuyorsunuz... Ülkenin ve dünyanın gündeminde bunca önemli sorun varken, siz günlerdir sadece bu gazetelerin patronuna ve yazarlarına laf yetiştirmektesiniz. Bize bu gazeteleri boykot etmemizi önerirken, siz de artık bunları okumaktan, sinirlenmekten ve her gün bunlara dönük konuşmalar yapmaktan vazgeçebilecek misiniz?
Neyse...
Başbakan Erdoğan'ın Doğan Medyası ile sürdürdüğü gerginliğin veya kavganın tahlilini yapmak kolay değil.
Eğer bu gerginlik seçmen kitlesine dönük planlı ve hesaplı bir psikolojik operasyon ise, durumu farklı değerlendirmek gerekir.
Örneğin "Zamanlama" konusunda sorular sorulabilir.

Acaba
hesaplı mı?
- Yerel seçimlere 6 ay varken böyle bir gerginlik ne kadar sürdürülebilir ki, denilebilir...
Veya "Böyle bir kavgaya kendisi doğrudan gireceğine yardımcılarından birini soksaydı, karşılıklı yıpranmadan kendisinin aldığı pay daha az olmaz mıydı" sorusu seslendirilebilir.
Bazı gözlemcilere göre Erdoğan sade Doğan Medyası ile değil, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la sürdürdüğü gergin ve sert polemikleri de planlı ve hesaplı yapmakta.
Örneğin Baykal'a her yüklenişinde CHP Genel Başkanı'nın kendi partisi içindeki yeri sağlamlaşıyor. CHP'de Baykal'ın lider olarak kalması da Erdoğan'ın işine geliyor.
Doğan Medyası'na yüklenmesi de, seçim döneminde bu medya organlarının yapacağı aleyhteki kampanyaları şimdiden nötralize etmeyi amaçlıyor olabilir. Başbakan Erdoğan'ın "öfke"yi hem hitabetin hem de siyasetin bir aracı olarak kullanmasını, planlı ve hesaplı bir stratejinin parçası olarak görenler, keşke haklı çıksalar.
Ama ya bu öfkeli çıkışlar, vücut kimyasındaki anlık değişikliklerin Başbakan Erdoğan'ın davranışlarına ve sözlerine yansımasıysa?

Yoğurt yeme tarzı
Düşünün ki Erdoğan can ve kan düşmanları İsrail ile Suriye'yi aynı masada buluşturmak için çaba harcarken, kendi ülkesindeki çeşitli kesimlerle bırakın aynı masaya oturmayı, onlarla diyalog kurmaya bile gerek görmüyor.
Üstelik biliyor ki tüm Doğan medyasının bütün gazeteleri ve televizyon kanalları AK Parti ve Erdoğan aleyhinde kampanya açsalar bile, bu seçmen kitlesini pek etkilemiyor.
Örneğin 28 Şubat'taki ve sonrasındaki Doğan Medyası yayınları etkili olsaydı, Mesut Yılmaz bugün Başbakandı ve Tayyip Erdoğan da belki hala siyasi yasaklıydı veya hapisti.
Hep söyledik, yine söyleyelim.
Her yiğidin farklı yoğurt yeme tarzı var.
Erdoğan'ınki de böyle işte. Ama şu dönem gerginliklerin dönemi olmamak zorunda.
Ekonomideki global zorlukların da, Ergenekon ve Deniz Feneri gibi dosyaların da, AB üyeliğine dönük reformların ve Kıbrıs'ta çözümün de bir "Kriz Yönetimi" çerçevesinde ele alınıp, topluma güven duygusunun pompalanması zamanıdır.