Güney Osetya ve Abhazya'yı tanıyarak
Rusya çoktandır planlamış olduğu ve uygulamaya geçirmek için fırsat kolladığı anlaşılan hamlesini tamamlamış gözüküyor.
Bundan sonraki
gelişmelerin seyrinin ne yönde olacağı ABD'nin alacağı tavra bağlı.
ABD bu krizde hazırlıksız yakalandı. Bush yönetiminin sıfır kredibiliteyle son aylarını sürdürüyor olması, Amerikan ordusunun Afganistan ve Irak'ta bulunması
Rusya'ya hemen ve sert bir cevap verilmesini imkansız kıldı . Zaten Rusya'nın kendi alanında ona askeri olarak mukabele etmek gibi bir seçenek de yoktu.
Gerek NATO gerekse AB içinde krize nasıl mukabele edilmesi gerektiği konusunda çıkan görüş ayrılıkları ise
Batı ittifakının geleceği açısından hayli olumsuz bir tablo ortaya çıkardı.
Rusya'ya verilen sözler... ABD'de Rusya'nın bu hamlesi üzerine ciddi bir tartışma başladı. Bir grup
Rusya'nın iflah olmaz bir emperyalist güç olduğunu, otoriter eğilimli ve savaştan beslenen bir güç anlayışıyla hareket ettiğini, bu nedenle de saldırganlık yapmadan duramayacağını savundu.
Rusya'nın yapısı gereği ve stratejik amaçları nedeniyle politikalarının
Batı karşıtı olacağını savundu.
Amerikan tepkisinin sert olması, Rusya'yı tecrit etmeyi amaçlaması gerektiğini söyledi.
Diğer grup ise ABD'nin Rusya'ya yönelik son yirmi yıllık politikalarının, Moskova'ya
hayati çıkarları konusunda verilen sözlerin tutulmamasının,
NATO genişlemesi, Kosova bağımsızlığının tanınması, Çek Cumhuriyeti ve Polonya'ya füze kalkanı yerleştirilmesi gibi politikaların Rusya'yı bu tepkiye ittiğini savundu. Ayrıca bu grup Rusya'nın aslında Batı ile birlikte hareket etmek arzusunda olduğunu, ancak kendisine
saygılı ve çikarları gözetilerek davranılmasını istediğini vurguladı. Örneğin eski CIA çalışanı Flynt Leverett ve eşi Hillary Mann Leverett "Rusya
Batı ile enerji ve finansal bağlarını güçlendirmek istiyor ancak kendi çıkarlarını koruyacak araçları da kullanacaktır. ..Bir
stratejik işbirliği çerçevesinde Moskova,
İran'ın nükleer programı da dahil bir dizi uluslararası konuda ABD hedeflerine daha fazla destek verecektir" iddiasındalar.
Kafkasya krizi ve Türkiye Türkiye açısından bu krizin ne denli büyük bir bela haline gelebileceği bir
ölçüde ABD'de hangi bakış açısının hakim olacağına bağlı. Gene de her koşulda
Türkiye'nin bugüne dek nispeten kolaylıkla sürdürebildiği
Batı ile Rusya arasındaki denge politikasını yurütebilmesi zorlaşacak. German Marshall Fund adlı kuruluşun
Türkiye uzmanı Ian Lesser'e göre de önümüzdeki dönemde "
Türkiye, ülkenin
Batı çıkarlarıyla, Rusya çıkarlarını uyumlu kılma konusunda zor siyaset tercihleriyle karşı karşıya kalacak."
Montrö Antlaşması, Boğazlardan geçiş, Karadeniz'in bir stratejik mücadele alanı haline gelmesi bağlamında bu zorlukların neler olabileceğini Gürcistan krizi başladığından beri
Türkiye zaten yaşamaya başladı.
Bu sıkıntılı durumda Türkiye en başta kendi müttefiklerine konumunun ne olduğunu iyice açıklamak zorundadır.
Kafkaslar siyasetini çok iyi bilen, diplomat/siyasetçi Mehmet Ali Bayar Milliyet gazetesinde Devrim Sevimay'a durumu şöyle özetlemiş: "
Türkiye'nin de,
ABD'nin de burada ortak hedefleri, ortak stratejik çıkarları var. Şimdi bütün mesele bizim bu çıkarları
Amerika'nın vitrinine koyabilmemizdir, Amerika'nın gündemi haline getirebilmemizdir. Amerika yanlış adım atıyorsa en yakın müttefiki olarak bunu ona anlatmamız,
yakın istişare içinde ABD'yi etkilememiz gerekiyor.
Tıpkı Montrö konusunda olacağı gibi".
Bu türden
bir kamu diplomasisini başlatabilek için
Türkiye'nin dramatik bir adım atması gerekir. Ki bu koşullarda o adım
Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik adımları atmak, sınırı da bir vadede açmaktır.
Yayın tarihi: 28 Ağustos 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/28//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.