Uluslararası ilişkiler dalının en eski klasik metni antik dönemde yaşamış Tukidides'in Peloponez Savaşları'dır. On yıllarca süren savaşların hikâyesini anlatan, kendisi de bu savaşa katılmış olan Tukidides giriş bölümünde meseleyi en basit şekilde tahlil eder ve yargısını koyar: Savaş Atina çok güçlendiği için çıktı. Savaşa yol açan detaylar, kimin kime ne yaptığı ya da ne dediği bu bağlamda en fazla ikinci derecede önemlidir.
Bu durumda çok parlak bir lider olmadığı kuşkusuz Şaakaşvili'nin ne yaptığı ya da yapmadığı, Ruslar'ın mı tezgâh kurduğu, Gürcülerin mi yanlış adım attığı veya ABD'nin mi sinyal verdiği soruları önemini yitiriyor. Kafkaslar'da
Rusya ile ABD önderliğinde Batı'nın/NATO'nun bir hesaplaşması olacaktı. Batı açısından kötü bir zamanda olay patladı. Bu bağlamda en doğru sözlerden birisini de İsveç Dışişleri bakanı Karl Bildt söylemiş:
"Hiçbir şey yapmamakla aptalca bir şey yapmak arasında tercih zorunda kalırsan, hiç bir şey yapmamak daha iyi tercihtir..." Gene aynı kitapta bir diyalogda şu vecize de yer alır:
"Güçlüler yapmaları gerekeni yaparlar, zayıflar da başlarına geleceği çekmek zorundadırlar." Bu son cümle uluslararası ilişkilerdeki gücün her şeyden üstün sayılması gerektiğine dair klasik yaklaşımın da özetidir. Bu türden bir mantığın sonucunda
ortalığın mezbahaya dönmemesi için de uluslararası hukuk geliştirilmiştir.
Hukuk son tahlilde siyasi gerçeklerden bağımsız olarak oluşturulan, şekillenen bir kurallar manzumesi değil. Şekillendiği zaman da verili bir güç dengesini ister istemez yansıtır. Ancak hukuk genel kuralları belirlediği ve evrenselleşmiş ilkelerden yola çıktığı için zayıf olanlar da ona başvurabilirler, kendilerini kollayabilirler. Dolayısıyla da 'başlarına geleceği çekmek zorunda' kalmayabilirler. Bu nedenle 21. Yüzyıla geldiğimizde
sadece güçlü olduğu için bazı devletlerin diğerlerine saldıramayacakları bir çağa geldiğimize inanılıyordu. Gerek ABD'nin Irak savaşı (ki bazıları Kosova'ya
NATO müdahalesini de benzer bir konuma koyarlar) gerekse
Rusya'nın Gürcistan ile yaptığı savaş ve bu ülke topraklarını halen işgal ediyor olması
bu inancı paraladı. Bu nedenle yeni döneme uygun bir hukukun da üretilmesi, kurumsallaşması elzem hale geliyor.
Türkiye hazırlanmalı Kafkaslar'daki son gelişmeler nihayetinde dünyada gücün nasıl yeniden dağıtılacağıyla ilgili. Gürcistan Kafkaslar'ın ve Orta Asya'nın denize açılabildiği tek yer olması nedeniyle boyunun çok ötesinde stratejik öneme sahip. ABD'nin üzerine titremesinin Rusya'nın ise burayı zinhar Batı müttefiki olarak görmek istememesinin gerekçesi de bu konum.
Son savaşla Batı ve özellikle ABD büyük bir tokat yemiş oldu. Batı'nın Kafkas stratejisi,
NATO'nun kurumsal kimliği yeniden tartışmaya açılacak. Bu tartışmalarda
Türkiye konumu itibarıyla merkezi bir önem taşıyacak dolayısıyla kendi
düşünsel katkısını da iyi hazırlamak durumunda.
ABD'nin bu
Rus hamlesine karşı bir hamle geliştirmesi gerekecek. Bush yönetiminin şu sırada elinde pek fazla koz bulunmadığı, en ciddi tedbir olarak 2014 Kış Olimpiyatları'nın boykotundan bahsediliyor olmasından belli. Bölge siyasetini çok iyi bilen Brenda Schaffer'in Jerusalem Post gazetesinde yazdığı gibi ABD'nin iki seçeneği var: "ABD, eski Sovyetler'den kopan devletler ve Doğu Avrupa'nın yeni bağımsız ülkeleri beraber harekete derek sert tavır alırlar. İkincisi ABD Rusya'ya bir büyük uzlaşma teklif eder: Buna göre füze savunması ve Kosova gibi Moskova için önemli konularda Washington taviz verir, buna karşılık ABD Kafkaslar ve İran'da istediğini elde eder."
Türkiye'nin çabası öne çıkma şansı pek yüksek olmayan ikinci seçeneği zorlama yönünde olmalıdır.
Yayın tarihi: 17 Ağustos 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/17//haber,FD9A4256B3BA4E94AFD4C0CE553F53B1.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.