Anavatan Partisi lideri
Erkan Mumcu uzun süredir sessizliğini koruyordu. Meclis bahçesine bakan özel bürosunda dünkü görüşmemizde de konuşma taraftarı olmadı.
Önce
"yazılmamak kaydıyla" bazı şeyleri söyledi.
Sohbete tanıklık eden eski milletvekili
Muharrem Doğan'ın ısrarı üzerine
"yazılabilir" hale dönüştürdü.
Söze Anavatan Partisi Genel Merkezi'nin
"yap-işlet-devret" modeli ile kiralanması projesinden girdik.
Baştan söyleyelim, Mumcu da parti yönetimi de Genel Merkez'in
"alışveriş merkezi" olmasına sıcak bakmıyor.
Bu yönde çıkan haberleri hatırlattığımızda da Mumcu patladı.
Anavatan'ın hakkının, hukukunun çiğnendiğini anımsatıp ekledi:
"O gün bunlara sesini çıkarmayan, olup bitenleri görmezden gelenlerin, bugün partinin namerde muhtaç olmaması için yasal haklarını kullanmasına gösterdikleri tepki ibret verici. Alışveriş merkezi olacağı söylentisi alçakça. Anavatan bir alışveriş yaptıysa ben o sofrada yoktum. Bunu iddia edenler o sofralarda yalakalık yapıp oturanlardır." Özelleştirme bitince Mumcu, genel merkezin
"yap-işlet-devret" modeliyle işletilmesi ile Türkiye'deki özelleştirmeler arasında bir bağ kurdu.
"Anavatan'a söz söyleyenler Türkiye'nin haraç mezat satılmasına ses çıkaramayanlardır" deyip ekledi:
"Türkiye'nin yabancı sermayeye devredilecek 120 milyar dolarlık varlığı var. Bunlar yabancı sermayenin eline geçene kadar Türkiye'nin siyasi statükosu değişmez..." Hatta,
"mevcut iktidar yapısının da" uzun vadede değişmeyeceğini ileri sürdü.
"Çünkü küresel güçler rüyasında aradığı cenneti buldu" dedi.
11 Eylül'den bu yana siyasetin,
"Türkiye için değil, Türkiye'ye dair ürettiğini" ileri sürüp ekledi:
"Medya, sendika, meslek odalarının iktidar kudretiyle kazanmaya bağımlı hale getirildiği dönemde siyaset, olağan siyasi yarışmacılık pozisyonuyla yapılamaz. Bir tarafta Allah partisi, ötekinde Atatürk partisi. İkisinin arasında da eriyen ücretler; yoksullaşan kitleler; pazarlaşan ekonomi, taşeronlaşan sermaye, köleleşen emek, mülkiyesizleşen toplum, sistemli işkenceye maruz bırakılan çocuklar gibi sözlerin anlamı yok. Toplumsal zihin biri diğerine zıt 2 dogmatizmin hipnozu altında eziliyor. Hiç kimse iyi ve yeni bir hayatı hak etmiş olacağını aklına dahi getiremiyor." Bu düzeni
"Küresel güçlerin yerli acenteleri, cemaatlerinin" sürdürmek istediğini ileri sürdü.
Mumcu'nun sözleri
"sol söylemlere" benziyordu.
Kader değil Bunlara karşın alternatif bir siyasi güç birliğinin ortaya çıkarmak amacıyla çaba gösterilmesi gerektiğini söyledi.
"Bu şablon kader değil, döngü kırılabilir. Bağımsız, milli demokrat siyasete tekrar dönülebilir" dedi.
Siyasette yeni bir iklimin yaratılmasının
"zor olmakla" birlikte olası olduğuna işaret etti.
Zorlukları,
"Türk halkının yaşamadan öğrenemeyen örfi geleneği ve küresel güçlerin çıkar ilişkisi" olarak sıralayıp ekledi:
"Türkiye'nin 1988'de IMF ile standby anlaşmasını imzaladığında girdiği yoldan AK Parti tam yol ilerliyor. Otobüs devrilmeden de hiçbir şeyi değiştirmek istemeyeceğimiz anlaşılıyor."
Yayın tarihi: 27 Haziran 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/27//haber,C1BA7908367D4A488D4B6EDC1901AAF9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.