Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nın önceki günkü açıklamasındaki şu bölüm mesajın omurgası gibiydi:
"Esasen toplumu ilgilendiren önemli siyasal sorunlar hakkında ilgili ve yetkili organlarca demokratik bir ortamda çözüm aranması, demokratik parlamenter sürece daha uygun iken, yargı organlarınca çözüme zorunlu bırakılması çağdaş dünyada hiç arzu edilmeyen bir tercihtir..." Mahkeme Başkanlığı'nın açıklamasında tabii ki başka konular da vardı.
Savcılar göreve çağrıldı, egemenliğin yetkili kurumlar aracılığıyla kullanılmasından söz edildi.
Ama, hiçbiri de yukarıdaki cümlenin önüne geçemedi.
Aslında yukarıdaki cümlenin anlamı çok net.
Anayasa Mahkemesi siyaset kurumuna
"meseleni kendin çöz, beni bu konulara alet etme" diyor.
"Sen 550 kişi çözemiyorsan, benim 15 kişilik heyetimin çözümü Anayasa yetkim çerçevesinde bundan başka olmuyor" gerçeğini anımsatıyor.
Siyaset kurumu kendi meselesini çözemediği takdirde
"çağdaş dünyada arzu edilmeyen tercihin sonucuna da herkesin katlanması gerektiğini" vurguluyor.
Siyaset çözemeyince Bildiride de dile getirildiği gibi, siyaset kurumu son 20 yıldır kendi meselesini çözmekte zorlanıyor.
Bunun temel nedeni siyasetin bir türlü kendi iç dengesini bulamamış olması.
Ondan dolayıdır, ne zaman ki muhalefetle iktidar arasındaki sayısal dengede uçurumlar oluştu, hemen kurumsal çatışmalara tanıklık edildi.
Sayısal güç dengesinin sağlandığı dönemlerde de
"muhalefetin muhalefetle iç kavgası" başladı.
Örnek mi; ANAP-DYP; CHP-SHP; CHP-DSP çekişmeleri...
Sadece sayısal çoğunluğu olduğu dönemler değil, bu dönemlerde de iktidarlar
"güç bende oyunu" oynamaya fırsat buldu.
Siyaset kurumu kendi meselesini çözemeyince de iş dönüp dolaşıp Anayasa Mahkemesi zemininde son buldu.
"Tereddüt etmeyecek..." Örneklerini anımsamak için uzağa gitmeye de gerek yok.
Yakın geçmişte Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan
"367 kavgası" hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Benzer şekilde Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi ile ilgili referandumda Anayasa Mahkemesi'nin CHP'nin başvurusunu reddetmesi de yeni bir olay...
Geçmişte olduğu gibi bugün de siyaset kurumu kendi meselesini çözemeyince Anayasa Mahkemesi'ni
"Kırkpınar çayırına" çeviriyor.
Mahkeme Başkanlığı'nın bildirisinde de yer bulduğu gibi bu durumda
"mahkeme görevini yerine getirmekte bir an olsun tereddüt göstermiyor..." Zaten asıl sorgulanması gereken de bu nokta;
"Anayasa Mahkemesi'nin görevini yerine getirmekte tereddüt göstermesi" durumunda nelerin olacağıdır.
Bugün hukuk ile güvenlik kurumları el ele vermiş, siyaset kurumuna karşı kıyasıya kavgaya tutuşmuş gibi gösterilmesi de bir fayda sağlamaz.
Hukuk ve güvenlik üzerinden siyaset yapılamayacağı gibi, siyaset üzerinden de hukuk ve güvenlik olmaz.
Bunların yaşandığı ülkelerdeki rejimlerin isimleri bellidir...
Hukuk ve güvenlikle ilgili birimlerin yöneticilerinin yıpratılması, haklarında bir zafiyet yaratılması da aynı sonucu doğurur.
Kimseye fayda sağlamadığı gibi, en fazla zararı da siyaset kurumu görür.
Yayın tarihi: 15 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/15//haber,ABD69CA2C66843AEB8521850E70E4D5E.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.