Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in ne kadar sağlam temeller üzerinde oturduğuna neşeyle şahit oluyorum, günlerdir.
Yüce Yargı, en üst düzey organları, Yargıtay ve Danıştay'la ülkesine ve rejimine nasıl yürekten sahip olduğunu gösteriyor..
Ben de geceleri başımı yastığıma, huzur içinde koyuyor ve geleceğin umutlarını düşünerek, mutlu uyuyorum..
Kuvvetler Ayrılığı Demokrasinin temel ilkesidir. "Cumhuriyetçiyim" dediğim için bana faşist diye saldıran sözüm ona liberaller bu ayrımı ısrarla görmezden gelirler..
Onların demokrasisinde tek güç vardır.. Yürütme.. Daha doğrusu yürütmenin başı.. Yani.. Tek güç.. Tek lider!.. O ne derse, o ne isterse o olmalıdır. Yasama da, yargı da, bu "Lider" ne derse onu onaylamalıdır. Yani, Yasama da, Yargı da yürütmenin başının mutlak kontrolünde olmalıdır.
Yürütmenin başı, Yasama'yı bu ülke seçim sisteminin yardımıyla tüm kontrolü altına almış, yarıdan az, yüzde 47 oy, ona Meclis'te mutlak çoğunluk sandalyesi getirmeye yetmiştir. Ne var ki, buraya gelenlerin arkasında o yüzde 47 oy yoktur. Onlar Meclis'e teker teker, Yürütmenin başı tarafından atanmışlardır. Her ilin milletvekillerini, lider, kapalı kapıların ardına kapanıp tek başına seçmiş, listesine yerleştirmiştir. Kabine üyelerini tek başına seçtiği gibi..
Bu sayede ülkede tüm önemli kararları tek başına alma gücünü ele geçirmiştir. Meclis o ne derse onu yapar.. Hükümet o ne derse onu uygular.
"Bu kadarı da olmaz" diyen bir kurum vardı.. Ordu.. Anayasa ve İç Hizmet Yasasının 35'inci maddesinin kendisine verdiği görevi yerine getiren Ordu..
Dolmabahçe görüşmelerinden sonra, bu kurum konuşmaz, karışmaz, görünmez oldu.
Yürütmeyi ve onun başını dengeleyecek tek yasal ve demokratik güç, artık Yargı'ydı.. Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi artık onlardaydı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açtığı kapatma davası, gözleri bir anda, kararı verecek Anayasa Mahkemesi'ne çevirmişti.
Sadece gözleri değil, bazı beyinleri de..
Yasama ve Yürütmeyi ele geçirmek "Ben ne istersem yaparım" demek için yeterli olmuyordu. Demek Yargı erki de kontrol altına alınmalıydı.
Aslında, iktidar bunun çoktandır farkındaydı.. Dişlerini de göstermişti.
Bu iktidarın zirvesindekilerden, Meclis'in de başındaki adam, daha 2005'te "Anayasa Mahkemesi'ni ben yapacağım bir oylama ile kaldırabilir miyim?. Kaldırabilirim. Ben Meclis'im" demişti.
2008'de ise, Yargı Reformu adı altında yürütülen çalışmaların esas amacı, Demokrasinin üzerine oturduğu "Yasama, Yürütme ve Yargı Sacayağı"nın kontrol edilemeyen üçüncü ayağını kesmekti. Bu reformla (!), Yargı tamamen yasama ve yürütmenin emrine girecek ve "Bağımsız erk" olma vasfını yitirecekti.
Kampanya başladı. Bir yanda, Türkiye'yi sömürgeleri sanan, Ortadoğu'nun bu tek çağdaş, bağımsız ve özgür devletini yeniden "Hasta adam" yapıp kucaklarına düşürmek için savaşan dış dostlar (!), bir yandan, iktidarın sözcüsü gibi davranan gönüllü ya da zorunlu iç odaklar, yani bizim Demokratlar (!) işaret almışçasına "Yargı"ya saldırmaya başladılar..
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yerle bir edildi. Anayasa Mahkemesi üzerine büyük bir baskı kurulmaya başlandı..
Yargı gücü, Yargı Erki yok oluyordu ki, Yargıtay gürledi..
Onu Danıştay izledi..
Demokrasinin temeli, Atatürk Cumhuriyeti'nin en güçlü savunucusu Yargı'nın en seçkin yargıçları, harika bildirileri arka arkaya yayınladılar ve ulusa, Türk Ulusuna "Rahat uyuyun.. Ankara'da yargıçlar var" dedirttiler.. Teşekkürlerimle..
Bugünkü Tüm Yazıları
Yüce Yargı'ya alkışlarla..
Yayın tarihi: 24 Mayıs 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/24//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.