Büyük sinemacımız
Metin Erksan' ın çok çarpıcı filmi
Susuz Yaz 45. yılı nedeniyle ve genç, değerli yönetmen
Fatih Akın'ın önerisiyle bu yılki
Cannes Film Festivali'nde gösterildi. Umarım bu girişim Metin Erksan'ı bir daha gündeme taşır ve gerçekten
dünyanın en ilginç sinemacılarından birisi olan bu büyük ustayı bu dönemde bir kez daha değerlendirmek, irdelemek olanağını buluruz.
Yukarıda Metin Erksan için kullandığım sıfatları çok bilinçli olarak seçtim. Kendisinin dünyanın en ilginç ve yaratıcı sinemacılarından birisi olduğuna inanıyorum. Erksan'ın bu özelliği sinemaya sadece sinema olarak bakmamasından, tam tersine sinemacılığı düşünce adamlığının bir uzantısı olarak görmesinden kaynaklanıyor.
Erksan'ın filmleri, daha üretildiği yıllarda bile Türk sinemasının hakim eğilimlerinden, yaklaşımlarından çok farklıydı. Daha ilk filmlerinden başlayarak Erksan bizde hiç görülmemiş ya da çok az ve çok mahcup bir biçimde ele alınmış
kötülük, ölüm, tutku ve cinsellik gibi Batı düşüncesinin en çok irdelediği olguları sinemasının temel taşları haline getirmişti.
Şiddet de çok farklı görüntülerle onun filmlerinin alt kavramlarından birisidir.
Metin Erksan'ın filmlerinde alabildiğine asabi, gergin, hastalık derecesinde tutkulu insanlar vardı. Bunların en uç örneklerinden birisi şimdi bir "kült" film haline gelmiş olan
Sevmek Zamanı'dır. Bir resme aşık olan adamın öyküsü sadece
Batı metafiziğinin uğraştığı "tutkugerçek" meselesini değil, aynı zamanda Doğu mistisizminin ve düşüncesinin gündeminde bulunan "suret (görüntü)-gerçek" meselesini de derinlemesine ve çok etkileyici biçimde irdeliyordu.
Toplum-tarih-düşünce Ne var ki, Erksan, hiçbir zaman içe dönük, dış dünyadan kopmuş bir tutkusallığın sinemasını üretmedi. Tam tersine şimdi 40. yılını kutladığımız ve zamanında Berlin'de Altın Ayı ödülünü kazanmış
Susuz Yaz, onun yanı sıra
Yılanların Öcü ve
Kuyu "mülkiyet-feodalite-kırsal dünya" konularına eğiliyordu.
Bunlar 1960'ların filmleriydi ve daha sonra Türkiye'de düşünsel düzlemde ele alınacak olan birçok konu (Asyatik üretim tarzı, Doğu despotizmi, Batılılaşma gibi konular) onun sinemasında uç veriyor, Erksan daha sonra bu konuları kendi kuşağından
Halit Refiğ gibi bazı isimlerle birlikte düşünsel yazılarında da tartışıyordu. Buradan hareketle de o dönemde çok önemli ve etkili olmuş
Ulusal Sinema akımını başlatıyordu.
Ama ben gene de Erksan'ın önemini bu "ulusallık" kavramını ucuzlatmaksızın ve ideolojik bir dogmaya dönüştürmeksizin, Batılı bir sinema anlayışının içinde geliştirdiğini vurgulamak isterim. Düşünün ki, Danimarka'daki ilk orijinal anlatılarında kadın olan Hamlet'i Shakespeare bir erkek-prens olarak oyunlaştırırken Erksan,
Kadın Hamlet filmiyle, Hamlet'i bir kadın olarak yeniden ele alma cesaretini gösterecekti.
Batı'dan bahsederken şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Erksan, dışarıda yaşayan bir sinemacı olsaydı yapıtları hakkında, hele sundukları müthiş sosyal ve psikanalitik zenginlikten dolayı kim bilir ne yazılar ne kitaplar yazılırdı. Oysa şimdi birkaç tanesi hariç filmlerine bile ulaşamıyoruz izlemek için.
Kurtuluş Kayalı'nınki başta olmak üzere, sadece birkaç çalışma var onun sinemasını irdeleyen. Oysa Erksan sadece bir sinemacı değil, yazdığı yazılar ve kitaplarla da bir düşünce adamı olarak çok farklı yaklaşımlarla ele alınabilir. Fakat şimdi yeni bir kuşak yetişiyor ve onların Metin Erksan sinemasına tutkun olduğunu biliyorum. Yakın bir dönemde filmlerinin yeniden ve çok yoğun bir biçimde izleneceğini, yeniden değerlendirileceğini söylemek kehanet değil.
Bence siz hiç vakit kaybetmeden hemen başlayın bu çok ilginç sinemacının filmlerinden bulabildiklerinizi izlemeye.
Yayın tarihi: 24 Mayıs 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/24//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.