Sabah'ın erken saatlerinde tutmuştuk, Ahmet'le Dil Tarih'in yolunu.. Ahmet, Kışlalı, kuzen.. Dil Tarih'in dillere destan kızlarıyla kantinde hoş saatler değildi bu defa sebebimiz.. Tatil günü ne kantini..Konsere gidiyorduk..
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası o zamanlar, her cumartesi öğleden sonra Üniversite Konserleri verirdi Dil Tarih'in büyük salonunda..
İrfan Şahinbaş'ın adını taşırdı aklımda kaldığı kadarıyla da o salon..Konser öğleden sonra 3'te başlıyordu da, biz niye sabahın köründe yollardaydık..
Çünkü o konser başkaydı.. O konser farklıydı. O konser anlamlıydı, muhteşem olmanın ötesinde..
Leyla Gencer ülkesinde söyleyecekti.. Demokrat Parti zadeganı sanki İsmet Paşa'nın izlerini silmek ister gibi, çok sesli müziğe pek itibar etmezdi. İlk Milli Eğitim Bakanları, Tevfik İleri, Büyük Tiyatro'daki İsmet Paşa'nın koltuğunda gerçekleştirmişti ilk eylemini. İsmet Paşa'nın kulağı güç duyduğu için Operaları ve konserleri rahat izlesin diye, o koltuğa özel bir kulaklık monte edilmişti. Paşa oturunca kulaklığı takardı. Demokrat Parti seçimi kazanıp iktidar olunca, İleri, tayin ettiği Tiyatro Müdürüne emir verip, kulaklığı söktürmüştü.
Olayı öğrenen Bedii Faik, zamanın en büyük kısa fıkra ustası "Sayın Savcı, bana hakaret olmayan en ağır lafı söyle ki, Milli Eğitim Bakanı'na onu yazayım" demişti, Bir Damla köşesinde..
27 Mayıs'ın yarattığı o harikulade özgürlük ve coşku havasında, İtalya'da sürgün gibi yaşayan Leyla Gencer de yurda dönmüştü..
"Artık kendi ülkemde sahneye çıkacağım" diyordu.. Ama çıkamadı.. Yerleşmiş, ağdalaşmış bürokrasiyi aşamadı.. Tiyatro ve Opera'yı yönetenler "Yabancı olsan konuk olarak alabiliriz. Ama sen Türksün, konuk olamazsın. Milano Scala'dan istifa et. Gel bizim kadroya gir, sahneye çık" dediler.. Gencer İtalya'nın divası, Dünya Operasının yıldızıydı o zamanlar..
"Yapmayın" dedi.. Yaptılar.. "Etmeyin" dedi.. Ettiler..
Leyla'yı kendi ülkesinde sahneye çıkarmadılar.. O da "Gidiyorum" dedi.. Gitmeden önce de bir veda konseri istedi.. "Ben de Üniversitelilerime söyler giderim" dedi..
İşte o konserdi, Dil Tarih'te.. Ve üniversite günlerdir çalkalanıyordu.. Leyla'yı dinlemenin tek yolu, kapıyı erken tutmaktı..
Biz Ahmet'le vardığımızda kuyruk oluşmuştu bile.. Saatlerce bekledik.. Sonra kapılar açıldı.. Daldık.. Önce ceketleri fora edip, kız arkadaşlarımıza da yer ayırdık.. "Sizin erken gelmenize gerek yok, biz yer tutarız" diye.. Şövalyeyiz ya.. Ama hadi gel de tut bakalım.. İçeri girenler öyle bastırıyor ki, nerdeyse kavga çıkacak.. Millet koridorlarda bile yere oturmuşken, boş koltuk olur mu?.. Üstelik biz Dil Tarihli de değil, Mülkiyeliyiz. Yani dağdan gelip bağdakini kovma olayı.. Bıraktık yerleri tabii.. Konsere bir saat kala kızlar geldi.. Yerde oturanların arasından güç bela sıyrılıp yanımıza ulaştılar.. Yapacak şey yok.. Kucağımıza oturdular tabii.. Salon yer sayısının iki misli dolu, balık değil, ton balığı istifiyiz.. Dil Tarih'ten hesapta olmayan iki kız arkadaş daha gelmez mi o sırada..
Allah sizi inandırsın.. Manzara aynen şöyle.. Ahmet'le ben yan yana oturuyoruz.. İkişer dizimizde ikişer kız oturmuyor, mümkün değil.. Tünemişler adeta.. Saatlerce öyle oturduk biliyor musunuz?.. Günlerce açılmadı, uyuşmuş kaslarım, topal topal yürüdüm.. Ne gam!..
Nihayet Leyla göründü sahnede.. Bir şurup içimize aktı, aktı, aktı.. Nasıl kendimizden geçmişiz.. Nasıl mest.. Nasıl çılgınca alkışlıyoruz..
Ülkesinin bürokratlarının tekmesini yiyen Leyla, gençlerin bu coşkusundan nasıl mutlu.. Ağlıyor.. Hüngür hüngür ağlıyor bir yandan.. Çağıl çağıl söylüyor öte yandan.. Bitti konser ama bitmiyor.. Ne biz bırakıyoruz, ne Leyla gitmek istiyor.. Kaç kez geri döndü, kaç kez bis yaptı.. Bir yandan kalabalık, nefes alacak hali kalmamış, bir yandan saatlerdir tek başına şarkı söylüyor.. Yorgun, sırılsıklam..
Son gidişinde ıslak tuvaletini atmış, sabahlık giymiş üzerine, "Artık tamam" diye.. Ne tamamı.. Alkış, çığlık kıyamet..
"Leyla.. Leyla.. Leyla!.."
Çıktı gene sahneye.. Sırtında sabahlık, elinde havlu.. "Halim bu, beni bırakın artık gençler ne olur" demek için..
Kim bırakır ki.. O halde de söyledi.. Söyledi.. Sonunda bizde hal kalmadı, ne alkış, ne ses.. Öyle bitti konser ve Leyla gitti.. Yıl 1961.. Bu onu sahnede son görüşüm oldu..
Şimdi, dünyadan da gitti Leyla.. Türk'ün sesini tüm dünyada duyuran büyük Diva, tek, biricik Divamız dünyaya da veda etti..
Arkasında o coşku dolu, o harikulade, o unutulmaz günün anılarını bırakarak..
O gün yanımda oturan Ahmet, Ahmet'in kucağında oturanlardan İlgün çok önce gitmişlerdi, çok genç..
Leyla'nın ordaki konserinde yer tutmak için sanki!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Bir Leyla Gencer yaşamıştık ki..
Yayın tarihi: 13 Mayıs 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/13//haber,C3751297115A4422B09447EB080C064F.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.