Kuveyt'te yapılan Irak'a komşu ülkeler toplantısına giderken Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Türkiye'deki son gelişmeler bağlamında AB ile ilişkileri değerlendirme imkanımız oldu. Milliyet'ten Hasan Cemal ve Yeni Şafak'tan Ali Bayramoğlu ile birlikte olası bir kapatma kararının sonuçlarını Babacan ile konuştuk.
AB çevrelerinden gelen uyarı ve mesajların niteliği 29 Mart tarihinde Slovenya'da gerçekleşen ve üye ülke dışişleri bakanları, aday üç ülkenin bakanları ve komisyon üyelerinin katıldığı toplantıda konuşulanlarla ortaya çıkmıştı.
AB çevrelerinin Türkiye'de
parti kapatmaya çok ters baktıkları ve böyle bir kararın müzakerelerin askıya alınması sonucunu getirebileceğini söyledikleri biliniyor.
'Bu yaşananlar Kopenhag kriterlerinin ihlali niteliği taşır' diyerek Venedik Komisyonu kararlarına göre 'şiddet kullanmadıkça parti kapatılamaz' diye eklemişti. Bu durumda müzakere senedinin 5. maddesine göre müzakerelerin askıya alınmasının gündeme geleceğini belirtmişti.
Bu tür bir karar üçte iki çoğunlukla alınabilir. Gene üçte iki çoğunlukla müzakereler yeniden başlatılabilir ancak iş o zaman daha zordur. Bir yetkilinin deyişiyle
"askıya almak kolay olur ama yeniden başlatmak çok zor olur". Biraz da bu nedenle toplantıda askıya almaktan bahsetmemek konusunda, bunun
Türkiye'de istenmeyen sonuçlar doğurabileceği gerekçesiyle bir mutabakata varılmıştı.
'Anayasa önceliğimizdi' Ancak gene AB çevrelerinin bir yandan
kamuoyunu yabancılaştırmayacak bir tutum benimsemek istedikleri de çeşitli sözlerinden anlaşılıyor. Örneğin Rehn Türkiye'yi uyarma görevleri olduğunu vurgulayarak yaşananın sistem hatası olduğunu söylemişti. Bu bağlamda
Ali Babacan'dan parti kapatma davasının sonuçlarını değerlendirmesini istediğimizde şu tespitlerde bulundu: "Kapatmanın sonuçları beklenenden daha kötü olur. Daha Temmuz ayında seçmenin yüzde 84'ünün katıldığı bir seçimde, yüzde 47 ile bir parti iktidara geldi. Seçimler insanların kendilerini siyasi anlamda güçlü hissetmelerini sağlayan bir
demokratik mekanizmadır. AKP ülkenin 80 kentinden oy aldı, milletvekili çıkardı. Bunun sonuçlarının reddi anlamına gelecek bir gelişme insanlardaki
sisteme duyulan inancı zayıflatabilir. Halbuki toplumun demokrasiye güven ve inancını korumasını sağlamalıyız"
Babacan son üç yılda partisinin AB bağlantılı reformlar konusunda hız kestiğini, isteksizleştiğini pek ikna edici olmasa da kabullenmedi. "Yeni hükümet kurulduğunda yeni anayasa ve yeni Meclis içtüzüğü hazırlanmasını öncelikli olarak gündemine aldı. Ancak olayların akışı nedeniyle bunların gerçekleşemedi. Geçmiş yıllarla ilgili olarak da 2005 yılında, Alman ve Fransa seçimlerindeki söylemlerin ve
Türkiye'nin üyeliğine karşı tavır alınmasının, 2006 yılında Kıbrıs, 2007 yılında ise 27 Nisan, 367 gibi meselelerin reform sürecinin önüne geçti" diye konuştu. Ancak teknik olarak sürecin işlediğini pek çok kanunun geçtiğini yönetmeliklerin hazırlandığını savundu.
Hükümet meşruiyet çizgisini mutlaka muhafaza etmeye çalışacak. Bu bağlamda kuvvetler ayrılığı ilkesine saygılı davranılmasına özen gösterileceğine dair işaretler var. Slovenya toplantısında sorularıma muhatap olan Ali Babacan'ın verdiği cevaplara göre şu tavrın benimsenmesi söz konusu. 1) İktidar partisi iyi ve kapsamlı, hukuki yönü güçlü bir savunma hazırlar; 2) Anayasal düzenlemeler yaparak sistem hatasını düzeltir ve bu düzenlemeler geniş tutulur; 3) Buna koşut olarak da reform sürecine hız verilir.
Yayın tarihi: 23 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/23//haber,ACFE0B6BAA1B4CC69C8F3E2B91F0045C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.