Başbakan Erdoğan'ın "Türban konusunu çözmek için tek maddelik değişiklik yeter" dediği, MHP'nin de çözüm için "Anayasa'nın 10'uncu maddesinin 4'üncü fıkrasının değiştirilmesini" önerdiği günlerde, 17 Ocak'ta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın "Basın Bildirisi" başlığıyla yaptığı açıklamayı hatırladınız mı? Şöyle demişti: "Yüce milletimiz ve ülke ile milletin koruyucusu olan
yasalar önünde sorumluluğun, Anayasa ve yasalar gereği bu yönde beyan ve faaliyetlerde bulunan siyasi partilere ait olacağı gözden kaçırılmamalıdır. "
Yalçınkaya, "Türban için Anayasa değişikliği yapan parti, sonucuna katlanır" demek istiyordu.
Başsavcı: Ben demiştim Meğer AK Parti hakkındaki kapatma davası bu uyarının doğal veya kaçınılmaz sonucuymuş. Başsavcı'nın "Of the record" görüştüğü Nuray Başaran'ın haberinden çıkardığımız sonuç bu. Çünkü Başaran dün "Referans" gazetesinde yayınlanan bu sohbetle ilgili notlarında aynen şöyle diyor:
"Edindiğim izlenim, o açıklamadan sonra hükümet ya da AK Parti geri adım atsa, ya da bu konudaki çalışmasını durdurabilseydi, belki bugün bu kapatma davasıyla karşılaşmayacaktık." Gerçi Başaran'la sohbetinde Başsavcı, "40 civarında milletvekiline siyasi yasak gelebileceği", "Gül'ün siyaseten yasaklanmasının Cumhurbaşkanı görevini sürdürmesine engel olmayacağı" gibi değerlendirmeleriyle, Anayasa Mahkemesi'nden çıkacak kararın ipuçlarını veriyor ama biz yine de davanın her türlü olasılığa açık olduğunu düşünüyoruz.
Örneğin ön inceleme raporunu muhtemelen yarın karara bağlayacak olan Yüce Mahkeme davanın görüşülmesini kabul edebileceği gibi iddianameyi iade de edebilir.
Karar o yönde olursa Başsavcı'nın iki seçeneği olacak: Ya iddianameyi yeni gerekçelerle ve delillerle güçlendirip tekrar Anayasa Mahkemesi'ne gönderecek ya da kapatma davasından vazgeçecek.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi yarın davayı kabul etse bile bu, AK Parti'nin mutlaka kapatılacağı anlamına gelmeyecek. Ortada emsal var: Hak ve Özgürlükler Partisi'nin (Hak-Par) kapatılması talebi mahkemeden döndü.
Reçete: Reform Ancak sonuç ne olursa olsun, iktidar partisi Türkiye'yi daha demokratik, daha özgürlükçü yapacak reformlarına devam etmeli. Daha doğrusu, yeniden o reformlara yönelmeli. Ama sadece kendi işine gelen reformlara ya da yasal düzenlemelere değil.
Zira
Batı basınında da AK Parti'nin "Kendine demokrat" olduğu görüşü giderek yayılıyor. İşte bir-iki örnek:
- "
İktidar, yasaları AK Parti'yi memnun etmediğinde değiştiriyor. Bu beceri bile tek başına hukukun üstünlüğüne tehdittir. Erdoğan'ın işleri ele alış şekli ülkeyi birleştirmiyor." (Washington Times)
- "
Erdoğan'ın uyuşmaz ve öfkeli tarzı bürokratları rahatsız ediyor. Erdoğan bir duvar gibi, hiçbir tavsiyeyi dinlemiyor. " (AK Parti eski Milletvekili Mehmet Dülger'in "Le Soir" gazetesinde yayınlanan demeci)
AK Parti ve Erdoğan hiç değilse bundan sonra ve hiç değilse Türkiye'nin kaderini etkileyecek düzenlemelerde "Dediğim dedik" yaklaşımını terk edip muhalefetle ve sivil toplumla uzlaşma arayışına girerse, kara bulutlar dağılabilir.
Bu arada bakarsınız, Anayasa Mahkemesi türban düzenlemesini iptal ediverir, böylece AK Parti'nin kapatılması talebinin ana gerekçesi düşüverir! Tabii YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan iktidara yeni bir harakiri yaptırmazsa!
Yayın tarihi: 30 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/30//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.