kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Gündem "Jet-Lag"i

Uzun mesafeli (4 saatten fazla) uçak yolculuğu yapanlar, "Jet-Lag"i iyi bilirler.
İç, yani biyolojik saat ile dış saat arasındaki fark, (Vücudun gece olarak algıladığı, o nedenle de uyuma ihtiyacını duyduğu sırada vaktin gündüz olması veya tersi gibi) bünyenin doğal ritmini bozar.
Bu da uykusuzluk, baş ve mide ağrısı, aşırı yorgunluk, iştahsızlık, kalp atışlarının düzensizliği gibi rahatsızlıklara neden olur.
Zaman "Jet-Lag"inin yanı sıra, bir de gündem "Jet Lag"i var: Bıraktığınız ülkenin ve gittiğiniz diyarın gündemleri arasındaki uyumsuzluk. Onun etkilerini gidermek daha çok zaman alır.

Sanki ayrı dünyalar
Örneğin biz son olarak Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la yurt dışına çıkarken ardımızda şöyle bir gündem bıraktık: Çeteler, Ergenekon, derin devlet, AK Parti'ye kapatma davası, türban değişikliğinin Anayasa Mahkemesi'nce iptalinin veya onayının olası sonuçları, iktidarın parti kapatmayı zorlaştırma amacıyla hazırladığı Anayasa değişikliğinin kabulünün veya reddinin, daha sonra da Anayasa Mahkemesi'nce onayının veya iptalinin olası sonuçları...
Gittiğimiz Hollanda ve onunla birlikte tüm Avrupa'nın gündeminde ise şu konular vardı:
- Güçlü avronun AB ekonomilerinde yıkıcı olmaya başlayan etkileri nasıl sınırlandırılabilir?
- Petrol ve hammadde fiyatlarındaki artış yüzünden uyanan enflasyonla mücadele için Avrupa Merkez Bankası ne yapmalı?
- Bükreş'te 2-4 Nisan'da yapılacak NATO zirvesinde Gürcistan ve Ukrayna'ya yeşil ışık yakılırsa, bu kararın Rusya ile ilişkilerde zaten var olan krizi daha da derinleştirmesi nasıl önlenebilir?
- Çin'in Tibet'teki baskıcı yönetimi yüzünden Pekin Olimpiyatları boykot edilmeli mi?
Gece ile gündüz kadar birbirinden farklı bu gündemlerin birinden çıkıp diğerine dalınca zihninizin doğal ritminin altüst olması kaçınılmaz.
Ama bu konuda biz Türkler çok şanslıyız. Çünkü memleketimizin gündemi gittiğimiz yerde de peşimizi bırakmıyor. Böylece zihinsel uyum bozukluğu tehlikesiyle karşılaşmıyoruz. Gerçekten!
Örneğin bu gezide sadece Dışişleri Bakanı Babacan değil, biz gazetecilere de Hollanda'daki siyasiler ve meslektaşlarımız bıkmadanusanmadan aynı soruları yöneltip durdular: AK Parti kapatılır mı? (Not: Dava için "Anakronik" ve "Sürrealist" sıfatlarını kullandılar.) Anayasa Mahkemesi'nin türban değişikliğiyle ilgili kararı ne olabilir? Ergenekon'un başı kim? Türkiye'de yargı bağımsız mı?
Dahası, sadece siyasiler ve gazeteciler değil, Babacan'ın konferans verdiği Hollanda'nın en eski (1575 yılında kuruldu) üniversitesi Leiden'deki öğrenciler de aynı konularda soru bombardımanına tuttular. Hem Babacan'ı, hem de bizleri. Üstelik sadece Türk öğrenciler (epey vardı) değil, çeşitli ulusların bu prestijli irfan yuvasında okuyan gençleri de. Belli ki, ziyaretimiz öncesi sıkı hazırlanmışlardı.

Teşekkürler gençler!
Dilimiz döndüğünce yanıtladık, Türkiye'nin hukuk devleti olduğunu, demokrasinin işlediğini, yargının bağımsız karar verdiğini anlattık. Ne ölçüde ikna oldular, bilmiyoruz. Ama sağolsunlar; "Gündem Jet-Lag'i" yaşamadan yurda dönmemizi sağladılar!
Dönüşümüzde o "Harika" entellektüel mönümüze bir çeşni daha katıldığını gördük: Sivil toplumun başlattığı sağduyu çağrıları.
Ve 16'ncı yüzyılda İspanyollar'a karşı kahramanca direnişi nedeniyle "Özgürlük kalesi" ilan edilen (Üniversite de zaten Prens Guillaume d'Orange tarafından bu direnişin ödülü olarak armağan edildi) Leiden'in yetiştirdiği büyük düşünür Rene Descartes'ın ünlü sözünü anımsadık: "Sağduyu dünyada en iyi bölüştürülmüş şeydir."
Dünyada tamam; peki ya Türkiye'de?