kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Mart 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
SOLİ ÖZEL

Biz bizeyken

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in ziyareti, gelmeden önce tartışılan tezlerin çöpe atılmasına yol açacak şekilde geçti. En azından kamuoyuna yansıyan bilgiler bu yönde. Bir bakıma bu ziyareti, hele Başkan Bush'un ricası nedeniyle programa eklenmişse, bir nezaket ziyareti diye görmek doğru olabilir. Tabii aile için gerekli halıların alınması için de bir fırsat yaratmış.
Afganistan konusunda henüz bir talep gelmediyse, İran'ın tecrit edilmesi hakkında bir yardım istenmediyse o zaman Irak Kürtleriyle ilişkilerin geleceği en önemli mesele olarak ortaya çıkıyor. Bir başka açıdan bakıldığında Cheney'in Türkiye ziyaretinin mesajlarının bir kısmı Erbil'de Mesut Barzani'yi ziyareti sırasında verildi. Cheney, Irak'ın toprak bütünlüğü açısından önemsedikleri petrol yasasının meclisten çıkarılmasının engellenmemesini istemişti. Ankara'da da Kerkük referandumunun ertelenmesinden memnun olduğunu söylemiş.
Ancak Cheney dahil ABD yönetiminin Türkiye'nin Kürdistan bölgesel yönetimiyle daha iyi ilişkiler kurmasını, Erbil'i muhatap kabul etmesini istediği de biliniyor. Bunu sağlamak ve Türkiye'nin önemini vurgulamak için PKK'ya operasyonlara destek veriyor. Cheney de bu ziyaretinde PKK'nın ortak düşman olduğu söylemini tekrarlamış.

Giderek 'Baaslaşan' CHP
Cheney, Amerikan Savunma Bakanı'nın ve diğer yetkililerin vurguladığı gibi Türkiye'de Kürt sorununa yönelik adımlar atılmasını istedi mi o henüz bilinmiyor. Özetle, netameli konulara pek dokunmadan, Türkiye'nin önemini vurgulamak ve ilişkilerin yakınlaşmasını sürdürmek amacıyla önemli bir müttefiki ziyaret etmiş oldu. Afganistan, İran gibi meselelerde ABD ve Türkiye arasındaki farklılıklar gündemden kalkmadı.
ABD-Türkiye ilişkilerinin genelde toparlandığına şüphe yok. Asıl sorun Türkiye'nin içinde. Siyasette ve devlette görülecek hesapları olanlar tüm güçleriyle birbirilerini yemek ve ülkeyi uçuruma sürüklemekle meşgul. Ergenekon davasının şimdilik ortaya çıkardığı bağlantılar, niyetler ve ilişkiler ağı ürkütücü. Kamuoyu oluşturmaya çalışan tüm ciddi isimlerin sürekli kaygı mesajları vermeleri de bu nedenle boşuna değil.
Bu bağlamda sürekli tekrarlamakta yarar var: Bu devirde böylesine bir iddianameyle parti kapatılamaz. Kaldı ki demokrasilerde siyasi sistemin kendi içindeki aşırılıkları kendi kuralları içinde devre dışı bırakması gerekir. Böylesi bir durum ise oyunun kuralları hakkında asgari bir mutabakatı getirir. Bu mutabakat da siyasete güven ve sivillerin üstünlüğüne inanç temelinde kurulur. Demokratik bir hukuk felsefesinden beslenir.
AKP'ye yönelik suçlamaların asıl hedefi belli ki partiden çok Başbakan . Başbakan siyasi hayatını sürdürmek üzere kavga veriyor. Parti içinden hançerlenebileceğini gördüğünden; gerilimi tırmandırararak, doğrudan kitlesine yaslanmayı tercih ediyor. Bu yaklaşımın başarılı olacağı şüphelidir.
Alternatif tavır, demokratikleşme sürecinde mutantan bir açılım yapmak, AB sürecini canlandırmak ve kamuoyunu ikna edecek sakin bir üslupla kendi demokrasi projesini ortaya koymaktır. Bunun yanısıra yapılacak bir iş daha var. Giderek Baas otoriterciliğinden de beter bir noktaya kayan CHP'ye ve liderine şu soruyu sormak gerekir: CHP Türkiye'de nasıl bir rejim istemektedir? Türkiye'yi AB üyesi yapmak, bunun gerektirdiği vatandaş odaklı açılımları gerçekleştirmek gibi bir hedefi var mıdır? Eğer yoksa 21'inci yüzyılda Türk toplumuna reva gördüğü düzen, ittifak sistemi ve siyasi aidiyet nedir?
Başbakan öfkeyi üslup edinip, herkesle zıtlaşmaktansa bu tür bir açılımı denemelidir.