Perşembe akşamı başlayan kara harekâtıyla birlikte hem PKK ile mücadele konusunda, hem de daha önemlisi ABD ile ilişkilerde
önemli bir eşik geçildi. Savaşın
siyasetin başka yöntemlerle yapılan hali olduğu sık sık kullanılan bir tanımdır. Bu harekâtı da aynı nedenle yalnızca askeri hedefleri ve kapsamı bakımından değil, siyasi hedefleri ve olası sonuçları açısından değerlendirmek gerekir. Bu bağlamda askeri açıdan elde edilecek bir başarının
siyasi anlamını doğru değerlendirmek ve ötesine gidecek siyasi adımların neler olabileceği konusunu tartışmak gerekecek.
Pek çok aklı başında yorumcunun da vurguladığı gibi harekâtın süresi,
sivillere zarar verilmemesi gibi konular bu çerçevede ön plana çıkıyor. PKK'nın lojistik imkânlarının tahrip edilmesi ve Türkiye'ye geçiş yollarının kontrol altına alınması gibi hedefler kısa sürede gerekleştirildiği taktirde sonraki hamleler için
siyasi zemin oluşacaktır. Kaldı ki özel kuvvetlerin yaptığı harekâtların tanım gereği de kısa sürede bitirilmesi gerekir. Başta ABD olmak üzere uluslararası kamuoyunun beklentisi de bu yönde olacaktır.
Bugünkü Türkiye koşullarında askeri harekâtın bir yanıyla Kuzey Irak Kürtleriyle ilişkiler, diğer yanıyla
Türkiye'nin Kürt meselesinin gerektirdiği siyasi açılımlar açısından da değerlendirilmesi gerekir. Türkiye'nin
iç siyaseti ve toplumsal huzuru açısından Kürt meselesinde uzun zamandır beklenmekte olan sivil siyasi açılımların gerçekleşmesi hayati önem taşıyor. Bu bakımdan harekâtın siyasi sorumluluğunu taşıyan hükümetin
demokratikleşmeyi derinleştirme konusunda üzerine yapışan kuşkuları silkeleyecek bir
yaratıcılık ve cesaret göstermesi gerekecek.
Orduya prestij kazandırır Silahlı Kuvvetler'in harekâtının öncelikle
topluma moral şırıngalama işlevine sahip olduğunu görmek gerekir. Bunun ötesinde bir kurum olarak da TSK geçen yılın siyasi gelişmeleri nedeniyle ve özellikle Dağlıca baskını ardından yıpranmış olan prestijini onarma yolunda mesafe de kaydedecektir.
Zayiatın sınırlı kalması ve başarı diye nitelendirilebilecek sonuçların alınması koşuluyla.
Bu bağlamda karakış koşularında harekâtın gerçekleştirilmiş olması da PKK üzerinde yeni bir baskı unsuru oluşturacaktır. Buradan PKK'nın yok olacağı sonucu çıkmaz ve çıkarılmamalıdır. Ancak ABD desteğinin varlığı, en azından şimdilik
AB cenahından eleştirel ses yükselmemesi örgütün uluslararası alanda ne ölçüde tecrit edildiği konusunda bir fikir veriyor. Bunun yanı sıra Kürt Bölgesel Yönetimi'ne de
gücünün sınırları konusunda bir mesaj verilmiş olmaktadır.
Cumhurbaşkanı Gül'ün, Irak Devlet Başkanı Talabani ile görüşmesi ve kendisini Türkiye'ye davet etmesi ve davetin kabulü de olayın siyasi boyutları açısından kayda geçmelidir. Önümüzdeki dönemin gelişmeleri açısından da belki en önemli adımlardan birisi budur.
Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Bush arasındaki 5 Kasım buluşmasından beri Türkiye'ye PKK ile mücadelesinde ciddi destek veren
ABD'nin beklentileri de açık. Beyaz Saray sözcüsünün söyledikleri kadar, satır arasındaki mesajlarına da bakıldığında bu harekâtın danışılarak yapılmadığı izlenimi doğuyor. Ancak ABD kısa sürmesi ve Kürt Bölgesel Yönetimi sınırlarındaki
göreli istikrarı bozmaması kaydıyla harekâta destek veriyor.
TSK'nın ve harekâtın siyasi sorumluluğunu taşıyan hükümetin bundan sonraki olası gelişmeleri de iyi düşünmüş olduklarını varsaymak gerekiyor.
PKK'nın uluslararası alanda tecrit olması, içeride bir siyasi gücü bulunmadığını göstermiyor. Tam da bu nedenle her zamanki gibi Kürt meselesinin şiddet dışındaki boyutlarına yönelik derin ve geniş açilımların gerçekleşmesi harekâtın siyaseti açısından kritik önem taşıyor.
Yayın tarihi: 24 Şubat 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/24//haber,10D5A6EBF59B4B16907461C491E80C5C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.