13 gün önceydi. İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) zirvesinin yapıldığı Senegal'in başkenti Dakar'dan dönüyorduk. Cumhurbaşkanı Gül uçakta biz üç gazeteciye AK Parti hakkında o gün açılmış olan kapatma davasıyla ilgili görüşlerini anlatıyordu. Sohbete katılan Dışişleri Bakanı Babacan birkaç cümlelik ekleme yapmıştı: "Bu yıl cari açığın 45 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor. Bu açığı doğrudan yabancı yatırımlar ve özel sektörün bulduğu dış kredilerle kapatıyoruz. Dünyadaki finansal krizin üstüne bir de Türkiye'de siyasal kriz eklenirse, doğrusu çok zorlanırız."
İşte aradan neredeyse iki hafta geçti. Babacan'la yine beraberiz. Bu kez Hollanda yolunda. Bu iki haftada kapatma davasının yurtdışındaki yankılarını ve Batı'nın bakışını sorduk. Şu yanıtı verdi:
"Gerek siyasal ve diplomatik çevrelerde, gerekse uluslararası iş aleminde, 'olup biten yanlıştır ama Türkiye bu dönemi aşacaktır' görüşü var. Hükümetin ve kurumların rasyonel hareket ederek bu sorunu gündemden düşüreceklerini umuyorlar. Zaten bu güçlü beklenti olmasaydı, Türkiye çoktan savrulurdu. Tabii bu gelişmelerin AB'ye uyum süreci açısından son derece olumsuz olduğunu söylemeye gerek yok. Daha ileri gidilirse, AB ile ilişkiler fevkalade bozulacak, hatta müzakere sürecinin askıya alınması bile söz konusu olacak. Umarız, o noktaya gelmeyiz. Sonunda sağduyu hakim olur, kurumların karşı karşıya gelmeleri önlenir.
Bu yaşananlar Türkiye'nin geçirmekte olduğu reform sürecine uymuyor. Eşyanın tabiatına aykırı bir durum var önümüzde. Şöyle veya böyle nasıl olsa toparlanacağımız, işlerin rayına gireceği beklentisi sayesinde, ekonomimiz şu ana kadar ciddi bir zarar görmedi.
Biz hükümet olarak hizmetimizi zerrece aksatmayacağız. Hiçbir şey yokmuş, hiçbir şey olmamış gibi, işimize, yolumuza devam edeceğiz.
Bu konuda son bir nokta: Avrupalılar kapatma davasını anlamakta çok zorlanıyorlar. O yüzden saf, çocukça sorular yöneltiyorlar. Biz uzun boylu izah edince, sonunda anlıyorlar ama bu kez de inanmakta güdük çekiyorlar."
Uçakta ufuk turu Budapeşte üstünde başlayan sohbet, daha sonra Rotterdam'a ininceye kadar ufuk turu şeklinde geçti. Biz (3 gazeteci) sorduk, Babacan yanıtladı.
*
Irak: Göreceli düzelme var. Güvenlik politikaları işe yaramış görünüyor. 2008, Irak için geçiş yılı. BM Güvenlik Konseyi'nin ülkedeki yabancı güçlere meşruiyet kazandıran kararı yıl sonunda bitiyor. ABD ondan sonra Irak'la ikili anlaşmalarla varlığını sürdürecek: Bağdat'la hem stratejik işbirliği çerçeve anlaşması, hem de güvenlik anlaşması imzalayacak. Bizim için Irak'ta bu yıl 4 konu çok önemli: İlk 2'si ABD'nin yukarda belirttiğim anlaşmaları olacak. Diğerleri ise parlamentodan çıkacak petrol ve Federalizm yasaları... Kısacası, Irak'ın geleceği bu yıl tanımlanacak.
*
Afganistan: Irak'ın tersine, orada işler iyi gitmiyor. Kabil'den uzaklaştıkça güvenlik sorunu büyüyor. Dahası, oradaki sıkıntılar Pakistan'a da sirayet etmeye başladı. NATO'nun tüm üyelerden asker talebinin gündeme geleceği 24 Nisan'daki Bükreş zirvesi o nedenle önemli.
*
Fransa: Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin malum çıkışları dışında, ikili ilişkilerde şu ana kadar ciddi bir sıkıntı olmadı. Bu yılın ikinci yarısında AB'nin dönem başkanlığı Fransa'ya geçecek. Yakın zamanda Paris'e bir heyet gönderdik. Nabız yoklamak için. Fransızlar, "Diğer başkanlıklarda müzakereler nasıl seyrediyorsa, bizim dönemimizde de aynı hızla ilerleyecek" güvencesi verdiler. Göreceğiz.
*
Kıbrıs: Rum kesimindeki seçimlerden sonra bir
"Fırsat penceresi" açıldı. Sadece biz değil; Yunanistan, AB ve ABD de bir süreç başlatılmasını bekliyor. Müzakereler BM çerçevesinde olacak. Sıfırdan başlamayacak. Çünkü son 30 yılda BM'nin girişimleriyle iyi bir müktesebat oluştu.
AB bu süreçte arabuluculuk yapamaz, çünkü taraf. Sadece izlemeli, süreci ileri götürmek için destek vermeli ama müdahale etmemeli. Bu "Fırsat penceresi" kapanırsa hem Türkiye, hem de Yunanistan, KKTC ve Rum kesimi için şartlar değişir. O zaman çözümsüzlüğün nereden geldiğine bakmak, belki de işin adını koymak gerekecek.
*
301. madde: Biliyorsunuz, biz kararımızı çoktan verdik. Ne zaman Meclis'e geleceği ve çıkacağı zamanlama meselesi. Biraz da siyasi gelişmelere bağlı.
AB'de şöyle bir algılama var: "301 değişirse reformlar sürüyor demektir. 301 duruyorsa reformlar dondu demektir!" Oysa biz 17 Nisan 2007'de açıkladığımız takvime uygun olarak AB müktesebatına uyum çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Son 7 ayda 18 yasa ve 100'ü aşkın ikincil düzenleme (Bakanlar Kurulu kararı, yönetmelik, tebliğ) çıkardık. Ama ne yazık ki, siyasi olmayan reformlar kamuoyunun dikkatini çekmiyor.
*
Ermenistan: Önerimiz masada duruyor. Ortak tarih komisyonu kurulması dahil, oturup görüşmeye hazırız. Diaspora Ermenileri'nin bir kesimi parlamento parlamento dolaşıp Türkiye aleyhine karar çıkartmayı bir iş, meslek, kazanç kapısı haline getirdi. Kısır döngüyü kırmak Ermenistan'a düşüyor. Bir pozisyona kilitlenip onlarca yıl kıpırdamadan durmak, bu çağda gerçekçi değil. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez'in bir sözü var: "Siyasetçiler geleceğe bakar. Geçmişe bakmak, tarihçilerin işidir."
Uçağımız Rotterdam'a inmeye hazırlanırken Babacan yerine gitmek üzere ayağa kalktı. Ve sözü yine kapatma davasına getirdi:
"Göreceksiniz, bu süreci de kazasız belasız aşacağız."
Gözlerinin içine baktık. Hiçbir tereddüt gölgesi yoktu.
Yayın tarihi: 27 Mart 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/27//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.