Yıllarca milletvekilliği, kısa bir dönem dışişleri bakanlığı, sonra başbakanlık ve son 4.5 yılda zor koşullarda aktif bir dışişleri bakanlığını geride bırakan
Abdullah Gül, dün % 47'lik milli iradenin Meclis'teki yansımasıyla 11'inci cumhurbaşkanı seçildi.
Takdir edersiniz ki, bu makam için ideal bir cv. Bu yüzden de Türkiye'nin çalışkan, değişim yanlısı, mutedil, uzlaşmacı, yüzü Batı'ya dönük ve mutedil mizaçlı bir cumhurbaşkanına kavuşmuş olmasına sevinmek gerekir.
Artık ileri bakmak, yapıcı olmak ve Türkiye'nin değişim ve demokrasi arzusunu okumak lazım. Bu noktada hala Cumhurbaşkanı Gül'ün geçmişte verdiği demeç, fi tarihindeki Meclis konuşması, eşinin başındaki örtü, evlilik cüzdanındaki fotoğraf gibisinden teferruatla uğraşmak, bu ülkeye haksızlıktır.
Türkiye'nin önünü açmak bizlerin elinde.
Kuşkusuz bu anlamda 11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e de büyük sorumluluk düşüyor. Yıllardır tanıdığım bu makul siyasetçi, karşı karşıya olduğu tarihi sorumluluğun bilincinde.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı'nın ilk dönemi, gerilimli anlara sahne olsa da yılmadan, sabırla kendini dinlemek istemeyenlere doğruları anlatmakla mükelleftir. AB, demokratikleşme, laiklik tartışmaları ve Kürt sorununda ombudsman görevini üstlenmesi gerekir. Üslubu, tavrı ve en önemlisi şu ana kadar Dışişleri Bakanlığı'ndaki yönetim tarzından hareket ederek, Gül'ün bu konuları sırtlayarak
"kucaklayıcı" olacağını düşünüyorum.
11'inci Cumhurbaşkanı, dün ant içtikten sonra yaptığı konuşmada
"Laiklik aynı zamanda bir sosyal barış kuralıdır. Çatışma kavga unsurlarını ortadan kaldırma kuralıdır" diyerek bunun ipuçlarını verdi. Son dönemde sloganlaştırdığı
"Açık toplum hedefi", çoğulculuk ve demokratikleşme konusunda yüreklendirici mesajları vardı.
Maalesef dün AK parti ve MHP grubu dışında salon boştu. Duymak dinlemek, istemeyenler olacaktır, Ancak cumhurbaşkanının sabırla bu düşüncelerdeki samimiyetini tekrar tekrar anlatmak gereği hissedecektir.
Türkiye'nin yeni bir sivil anayasa ve reform sürecinin devamına ihtiyacı var. Bu süreçte cumhurbaşkanının (ve Meclis Başkanı
Köksal Toptan'ın)
"yumuşak" ve iknacı üslubunun, sivil anayasa tartışmalarının Meclis zemini ve kamuoyunda tartışıldığı süreçte son derece faydalı olacaktır. Evet sivil anayasa yurttaş merkezli ancak nazikçe, yapılmalıdır. Oldu bitti değil, tüm Türkiye'nin imza attığı bir süreç olmalıdır.
Cumhurbaşkanı'nın eşi
Hayrünnisa Gül, kişisel tercihinden dolayı olağanüstü ağır bir medya baskısıyla karşı karşıyadır. Medya eliti,
"Başını açmalı mı?" "Sophia Loren gibi mi görünmeli?",
"Başörtüsünü şöyle mi böyle mi bağlamalı?" ve hatta
"Köşk'te yaşamalı mı?" gibisinden soru ve sansasyonla Hayrünnisa Gül'ün şahsında başörtülü kadınları rencide eden bir üslubu benimsemiştir. Artık ülkemizde başörtüsü konusunda
"normalleşme" sürecinin başlaması, Türk kadınının yüzde ellisinin şu ya da bu şekilde benimsediği bu seçeneğin
"vebalı" statüsünden çıkarılması şarttır. Kızının evliliği ve kocasının cumhurbaşkanı seçilmesinin coşkusunu bir türlü yaşayamayan Hayrünnisa Gül, ağır bir bedel ödüyor olsa da, umarız bu Türkiye'nin normalleşmesi açısından faydalı olur.
Normalleşmeye ihtiyacımız var. Her anlamda...
Yayın tarihi: 29 Ağustos 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/29//haber,4D11742E92C84AD7A4191A0B9B41D33C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.