"Irak'tan Türkiye'ye giren patlayıcıların büyük bölümü gümrük kapılarından geçirilmektedir..." Sözün sahibi Kara Kuvvetleri Komutanı Org.
İlker Başbuğ...
Org. Başbuğ Eğirdir Dağ Komando Okulu'nda önceki gün düzenlenen basın toplantısında, terör örgütünün son dönemde sıklıkla kullandığı mayınların nasıl geldiğini bu sözlerle aktarıyordu.
Aslında, Org. Başbuğ'un yaptığı bu tespit yeni de değil.
ABD'nin Körfez Harekatı ile birlikte 1990 sonrası Kuzey Irak'ta ortaya çıkan boşluk, K.Irak üzerinden kaçakçılığı tetikledi.
K.Irak'ta imar işlerinin çoğalmasıyla başlayan tanker ve TIR trafiğindeki artış kaçakçılığı da tetikledi.
Habur Sınır Kapısı'nda örnekleme yöntemi ile yapılan denetimlerde bile çok sayıda kaçak malın ele geçirilmesi trafikteki artıştan kaynaklandı.
Tanker zulası Kaçakçılığın neden bu noktaya geldiği sorgulanırken, kamunun önce çuvaldızı kendisine batırması gerekiyor.
Nedenine gelirsek; yedek depolarla başlayan mazot kaçakçılığına başlangıçta
"zararsız, para kazansınlar" denilerek göz yumuldu.
Yedek depolardan çok sayıda silah ve uyuşturucu madde çıkmaya başlayınca önlemler sıklaştırıldı.
Ancak, iş işten geçti; yeni yöntemler gelişti.
Bunu yöntemleri anlamak için son dönemde kaçak sigara, uyuşturucu, silah, patlayıcı maddelerin tankerlerin hangi zulasında ele geçirildiğine bakmak yeterli.
Yöntem basit, önce tankerin dibine naylonlara sarılmış kaçak mal yerleştiriliyor, üzerine ise mazot veya asfalt dolduruluyor.
Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra boşaltılıyor, dipte kalan kaçak mal adrese teslim ediliyor.
Nitekim, tesadüf eseri bir evde yapılan aramada bulunan 15 kilo C-4'ün hikayesi de buna benziyor.
Evinde C-4 yakalanan şoför, naylona sarılmış paketin K.Irak'ta kendisine teslim edildiğini, mazot dolu tankerin içine atıp Türkiye'ye rahatlıkla soktuğunu, içinde ne olduğunu da bilmediğini söylüyor.
Malı bir süre sonra kendisinden birilerinin gelip alacağını, karşılığında da yüklü para verileceğini bildiriyor.
Günde 2 bine yakın aracın girip çıktığı, Habur'da gelin de böyle bir kaçakçılığın önüne geçin...
Ara kadrolar Aslında sorunun temelinde önceki gün Genelkurmay Başkanı'nın da vurguladığı gibi terörle mücadelenin diğer üç ayağındaki (ekonomik, psikolojik ve sosyolojik) eksiklik yatıyor.
Buna
"ara kadrolar" ayağını da eklemek gerekiyor.
Çünkü, terörün en üst seviyeye çıktığı dönemlerde, memurlar rapor alarak görev yerlerine gitmedi.
Aradaki amortisör patlayınca, halk iki sert unsur asker ve teröristle yüz yüze kaldı.
Ortaya çıkan kamudaki boşluğu bu kez asker doldurmaya çalıştı.
Asli görevinin yanında, öğretmenlik, doktorluk, müteahhitlik, hatta fırıncılık yaptı; işi bunlar olmadığı için de hepsine yetişemedi.
Bu terör örgütünün de işine geldi.
Terör eylemlerini artırıp askerin asli işine dönmesini sağlayıp, çatlağı açığa çıkardı.
Halkın arasında da
"Kürt olduğunuz için yatırım, doktor, öğretmen gelmiyor" propagandası ile psikolojik üstünlüğü yakaladı.
Sonuçta, öte yakada sınırın hemen dibinde bulunan köyde yaşayan Iraklı bir Kürt için 10 yıl önce Türk askeri umut ve güvenin adı olurken, bugün operasyon yapacağından korkar hale geldi.
Bundan önemlisi, örgütte yaşanan iç çatırtı da bu gürültüler arasında duyulmaz oldu.
Yayın tarihi: 29 Haziran 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/29//haber,EC796ED130B845FCA014D00AA6D17E46.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.