Yedek subay askerlik için 1981 Aralık'ta Eğirdir'de otobüsten indiğimde soğuk ve karla karışık fırtınalı bir havayla karşılaştım. Heybetli bir dağı, eğitim zayiatından dolayı şehit olmuş askerlerin mezarlarını da görünce ürkmedim değil. Komando olmaya istekli olmakla acaba hata mı ettim diye.
Ancak hesabım sağlamdı. İlk hafta içinde yapılacak bazı testlerde ve sportif performansta yetersiz kalanlar ile sağlık sorunu çıkanları Tuzla Piyade Okulu'na gönderiyorlardı. Ben de İstanbul'da piyade veya Ankara'da tankçı olmaktansa zorluğuna katlanarak Eğirdir Gölü'ne karşı eğitim ve spor yapmayı, macera aramayı tercih etmiştim. Nizamiye kapısını geçtiğimde ilk gördüğüm tabelada
"Komando güç iradedir" yazıyordu. Amatör veya profesyonel doğru dürüst spor yapmamış birisi olarak nasıl başarılı olacağımı ilk levha gösteriyordu.
* Nitekim 105 kişilik Yedek Subay Bölüğü'nde sporcu olmayan üç kişiydik. İlk hafta içinde yapılan testlerde düşük performans göstermeme karşın Komando Okulu'nda kaldım. Zorlu bir süreç başlıyordu.
* 4 ay süren bu eğitime dayananların ve tamamlayanların yaklaşık 10 yıl herhangi bir hastalığa yakalanmayacağını belirtmişlerdi. Nitekim öyle oldu. Askerlik sonrası ilk kez 9.5 yıl üstüne disk kaymasıyla hastaneye gittim.
* 4 ayın en az 15 gününü gece tatbikatlarında ve eğitiminde geçirdik. Kış şartları olduğundan kayak bile öğrendik. 10 km yukarıda Davraz'da okulun tesisleri vardı. Şimdi çok daha modern hale gelmiş. Yani Dağ Komando Okulu en ideal şartların olduğu bir yerde kurulmuş. Bir kere ürkütücü bir dağı var. Adı Sivri. Gölden hemen 900 metreye yükseliyor. Gölü var. Gölün ortasında yarımadası, Selçuklular'dan kalma ve ilçe merkezinin kurulduğu kalesi, tarihi camisi ile Eğirdir'in bir geçmişi de var. Coğrafyası İç Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu'nun bir karması. Karasal iklime sahip. 8 ay süren muvazzaf subayların komando eğitimi de Eğirdir'den başlayıp kanyon geçişleriyle sürüp Antalya'da denizde dalışla son buluyordu. Bunun adı "cehennem haftası"ydı. Bu haftayı başarıyla tamamlayamayan komando subayı olamıyordu.
* Eğirdir kelimesi biraz ters geliyor değil mi? Çünkü eski adı Eğridir. Ama ilçe halkı "Biz eğri insanlar değiliz. Eleştiri ve alay konusu oluyoruz" diye mahkemeye başvurmuş. Çözümü de iki harfin yerlerini değiştirmekle bulmuşlar. Ancak hâlâ Eğirdir dışındakiler eski adını telaffuz etmeye devam ediyor.
* Bu okuldaki eğitim insanı sadece sportif yönden geliştirmekle, kendini nasıl aştığını göstermekle kalmıyor aynı zamanda çamurla toprakla doğayla yoğuruyor. Tabii kış şartları olduğu için yılan ve kurbağa yeme gibi zor şartlarda hayatta kalma uygulamalarını göremedik. Ancak yine de ateşsiz ateş yakmayı, patlayıcıları, dağa tırmanmayı, dağdan inmeyi, alttaki resimde gördüğünüz gibi nehirleri ip üstünde aşmayı öğrendik.
* Bölük komutanımız Kıbrıs gazisi bir yüzbaşıydı. İlk sabah saat 06.00'da gün ağarırken, soğuk havada ve Sivri tepenin önünde yankılanan sesiyle hepimizi etkilemişti. Komando olabilmek için Bölük Komutanı'nın vereceği not en yüksek çarpanı olan notlardan biriydi. Kendisi de hemşerimdi, Trabzonlu'ydu. Bir süre sonra dikkatini çekmiştim. Atış eğitimi madeni para büyüklüğünde bir hedefe 1015 metreden ateş edilerek yapılıyordu. Bu hedefte üç kurşunla üçgen çizmek en idealiydi. İlk atışımda iki mermi iç içe geçmesine karşılık üçüncüsü aşağıya düşmüştü. Komutan
"mükemmel iki atış ama üçüncüsüne dikkat et" dedi. İkinci kez atışımda yine aynı sonuçla karşılaştık.
"Sen bu işleri bilirsin, dalga geçme" dedi. Üçüncü de aynı şekilde çıkınca bana kızgınlığından olsa gerek hiçbir şey söylemedi. Ben de askere kadar elime hiç silah almadığımı söyleyemedim. Bu olay nedeniyle verebileceği en düşük kanaat notunu vererek genel ortalamamı aşağı çektiğini düşünüyorum. Komando Okulu'nu ilk 2025 arasında bitirebilecekken 56. oldum. İlk kez eline silah alan birisinin üç atışında da nasıl aynı sonucu elde ettiğini bugün de bilmiyorum, herhalde tesadüftür. Ama askerliğimin devamında Gaziantep'te silahla çok haşır neşir oldum. Smith Wesson bir tabancayla 25 metreden sigarayı vurur hale geldim. Askerlik sonrası ise silah veya atış merakım olmadı.
* Eğirdir'de kura çekimi yaklaşırken bunun sohbeti de oluyordu. O zamanlar Yüksekova'ya görevlendirme vardı ama doğu illerine bugünkü gibi yaygın değildi. İzmirli bir arkadaşın Gaziantep'in adını duyunca yüzünü buruşturdu. Ben "Orası Güneydoğu'nun Paris'i" diye tepki gösterdim. "Öyleyse Allah başına versin" dedi. Çektim kurayı Gaziantep. Antep'te şimdi Gaziantep Üniversitesi'ne dönüştürülen ODTÜ Kampusu içinde Asayiş Jandarma Komando Bölüğü'nde mükemmel bir yıl geçirdim. Askerliğim bittiğinde sevinç değil hüzün yaşadım. Ama kurayı çektiğimde doğrusu kuşkuyla kapısından içeri girdiğim Eğridir'de kalmayı çok istemiştim. Şans veya kader işte.
Neden yazdım? Gaziantep'e gitmekle tatlı ve kebabı tanıdım. Bu nedenle bugün askerlik yaptığım dönemden en az 30 kilo fazlayım ve komandoya benzer yanım kalmadı. Bu yazıyı 25 yıl sonra neden mi yazdım? Elbette Eğirdir gündeme geldiği için. Sabah'ın Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Doğan Satmış, üniversiteden arkadaşım. Yazı işleri toplantısında "profesyonel komando dönemi" konuşulurken "Askerlik anılarını yazsın, ekonomi yazılarından daha çok okunur" diye takıldığı için. Bir de hem benim için iyi bir anı hem de bir test niteliğinde.
Sonuç "Çalışmadan ne yapabileceğini kestiremezsin" Hamerton
Yayın tarihi: 29 Haziran 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/29//yildirim.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.