DYP ile Anavatan'ın birleşmelerinin kolay olmadığı, birleşseler bile yürümeyeceği en başından belliydi. Birçok nedenden ötürü.
Öncelikle iki parti arasında derin bir güven bunalımı var. Hem tepe kadrolarda, hem de her seçimde biraz daha eriyen tabanlarında.
Üstelik bu karşılıklı güvensizlik yeni değil. 1995 seçimleri öncesinden bu yana süregeliyor. O seçimde Erbakan'ın Refah Partisi'nin ipi önde göğüsleyeceği anlaşılınca iş dünyasından bürokrasiye kadar çeşitli çevreler DYP ve ANAP'ı hiç değilse seçim işbirliğine zorladılar. Olmadı. Aynı çevreler seçimin ardından iktidarı Erbakan'a teslim edilmemesi için iki partiyi koalisyona zorladılar. Denendi ve olmadı. Rahmetli Vehbi Koç'un o günlerde Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller'e yönelik umutsuzluk çığlığını unutamadık: "Yeter! Sizlerden rica ediyorum, kavgayı bir yana bırakıp, el ele verin!"
Sonuçta beklenen sonla karşılaşıldı; 2002 seçimlerinde halk iki partiyi de Meclis dışında bıraktı, iki partinin yönetim kadrolarını da tasfiye etti. Kalanlar, daha doğrusu Beyhan Aslan, Nevzat Ercan, İsmet Atilla gibi iki partinin ıssız genel merkezlerinde emaneti bekleyenler, bir kez daha "Birleşme" temasları yaptılar. Kimi "Anayol"u önerdi çatı olarak, kimi "Adalet Partisi"ni, kimi "Demokrat Parti"yi... Sonunda yine herkes kendi yolunda devam etti. Çünkü iki tarafta da derin güvensizlik aynen duruyordu.
Bu kez de öyle oldu. DYP ile Anavatan, Mehmet Ağar ile Erkan Mumcu birbirlerine güvenseler, hem partilerini feshedip hem de ne olur ne olmaz diyerek hemen ertesi gün yeniden kurdururlar mıydı?
Karşılıklı güven olsa daha dün Mumcu, aday listelerinde, yeni çatı partisi olan DP'nin üst yönetiminde ve il teşkilatlarında kendi kadrolarının devre dışı kalması, hatta dışlanması kuşkusunu açık açık seslendirir miydiYani iş liste kavgasına indirgenir miydi?
Ruhlardan medet ummak Birleşmeyi güçleştiren etkenler güven bunalımıyla sınırlı olsa, öp de başına koy. Ayrıca iki partinin ve liderlerinin ortak paydaları da yok. Ağar "1946 ruhu"ndan söz ediyor, Mumcu ise "1983 ruhu"ndan. Oysa boşuna çağırıyorlar; iki ruh da çoktan öldü.
Dahası vizyonları da bir sentez yaratılamayacak kadar farklı. TÜSİAD'ın toplantısında Ağar ve Mumcu'nun ekonomik görüşlerini dinleyenler dehşete düştüler. Birinin dediğini adeta öbürü yalanladı. Birinin vaadini diğeri sakatladı. Bu farklı bakışlardan ortak ve tutarlı bir ekonomik program çıkarmak mümkün olabilir mi?
Dahanın dahası iki partinin birleşmesi için "artık" toplumsal talep de yok. O beklentiler 15 yıl öncesinde kaldı. Tandoğan, Çağlayan, Gündoğdu mitinglerinde siz hiç "DYP ile ANAP da birleşsin" sloganı atıldığını duydunuz mu?
Ve nihayet, iki parti ve iki lider "Merkez sağı yeniden inşa etmek" iddiasıyla yola çıktılar ama ortada merkez sağ da yok! Ya da en azından yelpazenin o kesiminde yeni oluşum için boş alan yok.
İki partinin lideri birleşme kararı aldıklarında bu girişimlerini "Sütün içinde şekerin erimesi"ne benzetmişlerdi. Ama sonunda iş Nasrettin Hoca'nın Akşehir Gölü'ne maya çalmasına döndü.
Bize göre, bu saatten sonra tüm engeller aşılıp iki parti gerçekten birleşse bile, umulan sinerjinin doğması da, seçmen kitlelerinde heyecan ve umut yaratılması da imkânsız denecek kadar güç.
Ağar ve Mumcu alınmasınlar ama Başbakan Erdoğan'ı haklı çıkardılar: İki kırık yumurtadan bir sağlam yumurta elde edilemiyor!
Yayın tarihi: 3 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/03//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.