Çok önemsediğimiz ve yazılarımızda sık sık referans aldığımız anayasa hukukçusu Prof. Dr. Zafer Üskül dün AK Parti'ye katıldı. Başarılar diliyoruz. Üskül'ün Erdoğan'ın soldan bir başka transferi olan Ertuğrul Günay'la birlikte AK Parti'nin "Seçim Beyannamesi"ni hazırlayacağı belirtiliyor. Bildirge
"Demokrasi Manifestosu" olacakmış. Aslında "İkinci Demokrasi Manifestosu" denilseydi, daha doğru olurdu. Çünkü AK Parti'nin 3 Kasım 2002 seçimleri için hazırladığı beyanname de bir demokrasi manifestosuydu. "İlkeli siyaset", "Toplumsal barış", "Özgürlük", "Sivil toplum", "Barış" gibi kutsal kavramlarla süslenmiş o belgede seçmene bakın ne taahhütlerde bulunuluyordu:
"Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır. 'Adalet mülkün temelidir' özdeyişinde ifade edildiği gibi, toplumda barışın, huzurun ve refahın sağlanması için öncelikle adaletin tesis edilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde yaşanan krizlerin temelinde, evrensel normlara uygun bir hukuk devleti ve adalet sisteminin eksikliği yatmaktadır. Hukuk devleti ilkesine uygun olarak adalet reformunu gerçekleştirmek, partimizin öncelikleri arasında yer almaktadır.
Hukuk alanındaki reformlara yeni bir anayasa yapılarak başlanmalıdır. Partimiz yeni anayasanın devlettoplumbirey arasında yapılan bir toplumsal sözleşme niteliğinde olmasından yanadır. Bu anayasa hukuk devleti ilkelerini hayata geçirecek, bireyleri devlete ve örgütlü güçlere karşı koruyacak, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacaktır.
Bu krizler olur muydu? Hazırlanacak yeni anayasa, kısa, öz ve açık olacak, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlenecek, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişi sağlamak için referandum yolu yaygınlaştırılacak, idarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında bırakılmayacaktır. " 3 Kasım 2002'de yeni ve sivil bir anayasa yapılabilmesini sağlayacak çoğunluğu elde eden, üstelik o büyük reform için uygun ortamı da bulan AK Parti, seçmenle arasında sözleşme anlamına gelen beyannamesindeki taahhütleri yerine getirseydi, cumhurbaşkanı seçimi süreci krize dönüşür müydü?
"Kısa, öz ve açık" yeni anayasa olsaydı, Meclis'in görevine Anayasa Mahkemesi müdahale edebilir miydi? Erkler arasındaki ilişkiler "Açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlenseydi", cumhurbaşkanı seçimi emuhtıra konusu olabilir miydi? Cevabı Zafer Üskül versin: "Bugün yaşanan sorunların temelinde,1982 Anayasası ve bu Anayasa'nın kurguladığı rejim var. Türkiye içinde bulunduğu bunalımdan kalıcı biçimde çıkmak istiyorsa, bu Anayasa'dan kurtulmalı. Özgürlükçü, çoğulcu, barışçı, laik anlayış ortak paydasında, hukukun uluslararası değerleri ile örülmüş yeni bir anayasaya kavuşmadıkça, sürekli kriz üreten bu yapıyı ve krizden beslenen odakları etkisiz kılmak mümkün değil." (Genelkurmay muhtırasına yanıt olarak 500'ü aşkın aydınla birlikte yayınladığı Yurttaş Bildirisi'nden)
Siyasetteki tehlikeli virüs TÜSİAD'a hazırladığı "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri" raporunda "Mutlaka yeni bir anayasa gerektiğini" vurgulayan, her yazısında, her konferansında, çıktığı her TV kanalında bu talebini tekrarlayan, "Rejimin teminatı ordu değil, millet olmalıdır" diyen Üskül, umarız AK Parti'nin 4.5 yıl önce halka verdiği sözün hiç değilse yeni yasama döneminde gerçekleşmesini sağlar.
Bir kez daha düşkırıklığına uğrarsak, ona kendi sözünü hatırlatacağız: "Ne yazık ki siyasetçi her zaman üstüne düşen görevi yerine getirmiyor."
Unutmasın, artık o da siyasetçi. Ve çok iyi bildiği gibi, siyaset, değerleri ve ilkeleri aşındıran, hatta yozlaştıran bir virüsü bünyesinde taşıyor. Aman dikkat Zafer Hoca!
Yayın tarihi: 2 Haziran 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/02//haber,75840695D9294690AD48E7368E51A694.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.