ABD ile İran arasında gizli servisler aracılığıyla yürütülen "Gölge Savaşı" giderek daha da kızışıyor. Türkiye de bu savaşın tarafı değilse bile cephelerinden birini oluşturuyor. Basına sızmış üç olayı alt alta sıralamak bile bunu anlamaya yeterli:
* 1990'larda Lübnan'da Hizbullah örgütünü kuran, daha sonra kitle imha silahları ve Şahab3 füzesi üretimi programlarını yöneten eski savunma bakanı yardımcısı Ali Rıza Askeri'nin 7 Aralık 2006 ile 25 Şubat 2007 arasındaki bir tarihte İstanbul'da batılı istihbarat örgütlerince kaçırılması veya saf değiştirip onlara sığınması. Bir İskandinav ülkesinde tutulduğu söylenen Askeri'yle ilgili olarak İran daha iki gün önce yine Türkiye'yi suçladı: Dışilişkiler Konseyi Üyesi Ali Şamkani tüm sorumluluğun Türkiye'nin omuzlarında olduğunu bildirdi.
* Pakistan'dan İran'a nükleer bomba yapımıyla ilgili sırlar veya nükleer madde götürdüğü öne sürülen özel uçağın 13 Mayıs'ta Trabzon'dan havalandıktan hemen sonra Vizera ve Sıcakoba yaylaları arasındaki yüksek bir kesimde düş(ürül)mesi.
* Kapıköy sınır kapısından yüklediği İran konteynerleriyle Elazığ'a gitmekte olan 37 vagonlu yük treninin Bingöl'ün Genç ilçesi yakınlarında, yola döşenmiş mayının uzaktan komutayla patlatılması sonucu raydan çıkması. Devrilen vagonlarda Suriye'ye gönderildiği anlaşılan (Hiç kuşkusuz oradan da Hizbullah'a teslim edilmek üzere Lübnan'a geçirilecekti) uzun namlulu silahlar, roketatar mermileri, hatta kimi iddialara göre füze rampaları bulunması.
Tamam; PKK daha önce de birçok kez demiryoluna patlayıcı döşedi veya rayları söktü ama bu kez farklı: "Birileri"nden istihbarat geldi. Hedef can kaybına yol açmadan, sadece "Mal"ı durdurmaktı. Mayın o nedenle lokomotif geçtikten sonra ortadaki vagonları devirecek şekilde patlatıldı.
Bush'un emri, İran'ın protestosu Nereden mi biliyoruz? 10 gün önce Amerikan "ABC" televizyonunun duyurduğu bir gelişmeden:
Başkan Bush, CIA'ya İran'da rejimi istikrarsızlaştıracak gizli operasyonlar yapma izni veren kararı imzaladı. Böylece propaganda, dezenformasyon, uluslararası mali operasyonlar ve sabotaj başta olmak üzere İran'ı karıştıracak her türlü yıkıcı eyleme "Yeşil ışık" yakıldı.
Birkaç gün sonra da İran yetkilileri Tahran'da ABD'yi temsil etmekte olan İsviçre Büyükelçisi'ni Philip Welti'yi çağırıp, CIA'nın batı (Türkiye sınırı), güneybatı ve orta kesimlerinde sabotaj için ülkeye casuslar soktuğunu bildirdiler. İddiaya göre, bu casuslar ve sabotajcılar arasında PJAK üyeleri de var. PJAK? Biraz karışık bir konu. Şöyle anlatalım:
Kandil Dağı'ndakiler İran'a geçtiklerinde "Özgür Yaşam Partisi" (PJAK) üyeleri diye anılıyorlar. Ve hem ABD, hem de Irak tarafından destekleniyorlar. ABD'nin desteği İran'ı karıştırmak için; Irak'ın ise mollaların kendi içini karıştırma çabalarına misilleme.
Kandil'dekiler Suriye'ye geçtiklerinde "Demokratik Birlik Partisi" (PYD) üyesi diye biliniyorlar. Ve hem ABD, hem de Irak tarafından destekleniyorlar. Yine aynı gerekçelerle.
Kandil'dekiler Bağdat, Erbil. Kerkük, Musul ve Süleymaniye'ye indiklerinde "Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi" (PÇDK) üyesi sayılıyorlar. Eh, dünden itibaren Kuzey Irak güvenlik güçleri arasına da katıldılar!
Kandil'dekiler Türkiye'ye geçtiklerinde ise PKK'lı oluyorlar. Kandil aslında "Lojistik" merkez. Nerede "İhtiyaç varsa" oraya gidiyorlar veya gönderiliyorlar.
Türkiye ise Kandil'i "Halletmediği" için ABD'ye içerliyor. Eder mi? Ettirir mi?
Yayın tarihi: 31 Mayıs 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/31//haber,F5BE9DB4E07E4135B3CD3BC60B55A862.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.