Hayır, isim vermeyeceğiz. Çünkü derdimiz insanlarla değil. Bizi "Aydın" dediğimiz kesime musallat olan, akılları ve vicdanları kemiren hastalık kaygılandırıyor. Ankara'daki hain saldırıdan sonra sivil toplum örgütlerinin yayınladıkları bildirileri, yaptıkları açıklamaları dikkatle okuduk.
Örneğin biri şöyle diyor: "Ülkenin hassas bir süreçten geçtiği günlerde
bu tür saldırılar ortamı terörize ederek korku salmayı ve toplum üzerinde psikolojik baskı oluşturarak barışa, kardeşliğe, eşitliğe, özgürlüğe ve emeğe darbe indirmeyi hedeflemektedir. Demokrasinin tüm organları ile hayata geçirildiği, baskı ve şiddetin tüm kaynakları ile ortadan kaldırıldığı, aydınlık ve umut dolu bir gelecek için her olanağın hayat bulacağı bir ülke istiyoruz."
Bir başkası: "Eylemin, Türkiye'de önemli siyasi ve toplumsal gerilimlerin yaşandığı, halkın kamplara bölünmek istendiği ve seçimler dolayısıyla önemli bir demokrasi sınavından geçirildiği bir dönemde gerçekleştirilmiş olması,
hedefin demokrasi, insan hakları ve toplumsal barış olduğunu göstermektedir."
"Gerçek" failler aranıyor! Bir diğeri: "
Bu provokatif saldırının amacı gerilimi artırarak, anayasal demokratik işleyişin dışında, antidemokratik ve hukuk dışı müdahalelere zemin hazırlamaktır."
Bir örnek daha: "
Saldırı kardeşliğe, dostluğa, dayanışmaya, adalete, demokrasiye ve barışa yöneliktir. Ancak barıştan ve insanca yaşamdan yana olan demokrasi güçleri yılmayacaktır."
Bir daha: "Bu saldırının temel hedefi kaos yaratmaktır, istikrarsızlık yaratmaktır.
Bir nevi halkımızı, kitleleri terörize etmektir. Gerçek faillerin mutlaka ortaya çıkarılması gerekir."
Bir daha: "
Seçimlerde 'Özgürlük partisi'ne değil 'Güvenlik partisi'ne oy verelim diye mi bütün bunlar? Güvenlik partisi. Özgürlük partisine karşı seçim kampanyasını böyle mi yürütüyor yoksa: Vatandaşı topun ağzına yerleştirerek, onu korkudan öldürerek ve sonra korkmamış gibi yapmasını isteyerek?"
Ya buna ne dersiniz: "Türkiye'yi kaosa, iç çatışmalara, müdahaleye, demokrasinin bir kez daha inkitaya uğratılmasına, hatta savaşa sürükleme sonucundan başka birşey getirmeyecek olan
bu terörist eylemleri planlayan ve uygulatan güçlerin, savaş ve şiddeti ülkede ve bölgede yaygınlaştırma misyonuyla donatılmış oldukları açıktır."
Kanıtın, delilin önemi yok! Daha birçok alıntı yapabileceğimiz ve bazı yazarların da satır aralarına sıkıştırdıkları
bu tepkilerin bir ortak noktası var: Hiçbiri saldırının PKK'nın işi olduğuna inanmıyor! Haydi "Barışa, kardeşliğe, demokrasiye komplo" gibi ifadelere sarıp sarmaladıkları baklayı biz çıkaralım; adres olarak devleti gösteriyorlar! Veya onların jargonuyla ifade etmemiz gerekirse, devlet içinde devleti.
Canlı bombanın Hollanda'da örgüte katılması, Kuzey Irak'ta eğitim görmesi, vücuduna sardığı bombaları patlatmadan önce Güneydoğu'da bir-iki kişiyle telefon görüşmesi yapması, onlar için kanıt değil...
Aynı şekilde, Ankara saldırısının hemen ertesi günü Adana'da bir kadın canlı bombanın çantasında 10 kilo A-4 plastik patlayıcı ve bir el bombasıyla eylemden hemen önce yakalanması da. Canlı bombanın annesinin "Kızım Siirt'teyken örgüte katıldı" açıklaması da...
Bu "Mantık"la gidersek, o zaman Bingöl'de 33 erin kurşuna dizilmesinin 14'üncü yılı olan dün Şırnak'ta mayına çarpan araçta şehit olan 6 asker de "Barışa, kardeşliğe, demokrasiye komplo kuranlar"ın kurbanı oldular! "Antidemokratik ve hukuk dışı müdahalelere zemin hazırlamak isteyen karanlık güçler" önce yola mayını yerleştirdiler, sonra askerleri oraya sürdüler!
Ahlaki ve vicdani iflas bu boyutlara vardıysa, vah Türkiye, vah!
Yayın tarihi: 25 Mayıs 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/25//haber,BF34C6A7F12F4688B3A0665C9ED47E43.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.