PKK kimin taşeronu?

Bağımsız bir devlet kurma hayaliyle yola çıkan bölücü terör örgütü, hem giriştiği savaşta büyük bir darbe aldı, hem lideri yakalanıp cezaevine konuldu.
Yakalandığı günden itibaren Türkiye'nin hizmetinde olduğunu söylemeye başlayan terör örgütünün lideri de cezaevinde sürekli fikir üretmeye başladı.
Kemalist oldu, laik oldu, anti-Amerikan oldu, Amerikancı oldu, çevreci oldu. Binlerce kişilik militan kadrosu da onunla birlikte bu fikir değişimlerini izledi.
Ancak bugün için kesin olan bir nokta var o da bölücü terörün bağımsız bir devlet kurma fikrinden vazgeçmiş olması.
Bağımsız devlet idealinden vazgeçen, üniter devletten yana olduğunu açıklayan bir örgütün dağda binlerce insan barındırmasının mantığı yok.
Bu durum insana "Bu örgüt kime taşeronluk yapıyor?" sorusunu sorduruyor.
Türkiye'nin istikrarını bozmak isteyenlerin mi, Türkiye'yi kardeş kavgasına sokmak isteyenlerin mi, Türkiye'yi bölmek isteyenlerin mi?
Yoksa Türkiye'de olağanüstü bir ortam yaratıp demokrasiyi askıya aldırmak isteyen kesimlere mi hizmet ediyor.
Ülkemizin yakın geçmişi bu olayların örnekleriyle doludur.
11 Eylül ülkede kan gövdeyi götürürken 13 Eylül sabahı ortalık süt liman olmamış mıydı bir düşünün.
12 Mart'la ilgili olarak İhsan Sabri Çağlayangil, "CIA altımızı oyuyormuş meğerse" yorumu yapmamış mıydı?
Özetle bu topraklarda yöneticilik yapanlar, yakın tarihi iyi okumalı, dersini iyi çıkarmalı ve davranış biçimini ona göre çizmelidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci bunun gereğinin tam olarak yerine getirilmediğini açıkça gösterdi.
Bunun için herkesle diyaloğa açık olmakta, sivil siyasetin kurumlarına sahip çıkmakta yarar var.
AK Parti, CHP, DP, MHP ve diğer bütün partiler elbette sandıktan önde çıkmak amacıyla kıyasıya bir rekabet içinde olacaklar.
Ama demokratik kurum ve kuralları ayakta tutmak için bir noktada buluşmaları ve sisteme sahip çıktıklarını da göstermeleri gerekir.
Belki de terör bütün partilerin altını oymayı hedefliyordur.